– Paşam gel konuşalım seninle biraz.
– Tamam baba.
Yengem arkasına dönüp bana bakıyor, içeriye giriyordu.
Babam;
– Yengen ile aranda ne var?
Yüzüm kızarmış, şok olmuştum babam anlamıştı. Ama haklı çok belli ettik bugün.
– Bir şey yok baba, ne olacak? Mahcup şekilde gülüyordum.
– Yok, anlarım ben, var aranızda bir şey, aşık mısınız birbirinize? Yengenle sarmaş dolaşsın hep.
– Alla alla, sarmaş dolaş olunca aramızda bir şey mi oluyor baba ya? Saçmalama gidiyorum ben.
Eve girdim, yengem salonda ne oldu gibisinden el hareketi yapıyordu bana, arkamdan babam geldi. Yengem mutfağa girdi. Bende odama çıkıp bir duş aldım. Giyiniyordum Aysel yengem arıyordu. Uzun zamandır aramıyordum kadını, ilgilenmiyordum.
– Alo kuzi olanları duyduk akşam size geliyoruz iyi misin? Bir şeyin var mı?
– Yok yenge iyiyim arkadaşım vuruldu. Oda hastanede yatıyor. Şimdi uyuyacağım çok yorgunum.
– Gelince rahatlatırım ben seni, hadi kapatıyom hayvanlara bakmaya gidecem bende.
– Tamam yenge kolay gelsin.
Mutfağa indim bir bira içip öyle uyuyacaktım. Biramı açtım bahçeye çıktım içiyordum. Yengem geldi yanıma. Üzerini değişmiş, duşunu almış;
– Sorun yok değil mi?
– Ne sorunu?
– Babanla konuşuyordunuz da duydum biraz.
– Sorun olsa ne olur?
Kolundan tutup yanıma oturttum. Sarılıyordum.
– Sen benimsin bundan sonra, kim ne diyecek?
– Bilmem.
Oda bana sarılıyordu. Biramı içtim, konuşuyorduk;
– Dayının bu kadar ileri gidebileceğini düşünmedim hiç.
– Valla o gavatın bunu yapacağını bende düşünmedim. Adam silah çekti hem de bana, hadi tamam ona şaşırrım eyvallah. Ya Zeki? Adam beni korumak için önüme atladı. Hiç beklemezdim Zeki’den korkup kaçması lazımdı.
– Öyle, güzel çocuk Zeki…
– Hadi yatalım, çok yorgunum.
– Seninle uyumak istiyorum.
– Uyuyacaz ama bak, yorgunum valla Özge…
– Tamam uyuyacaz.
Odama geçtim, kapıyı açık bıraktım, üstümü değişiyordum. Yengem geldi odama kapıyı kilitledi. Sarıldım öptüm, yatağa girip sarmaş, dolaş uyuduk. Sabah kapım çalıyordu,
Babam;
– Kuzey! Hadi uyan okula.
Uyku sersemi uyanmıştım,
– Ne okulu baba hastaneye gidecem ben, git sen.
– Peki ben müdüreyi ararım.
– Ya ne arıyacan? Zaten ders gördüğümüz yok, Üniversite sınavına hazırlanıp duruyorlar.
Babam gitmişti kapının önünden, yengem sesime uyanmış sarılıp öpüyordu beni;
– Bende geleceğim seninle.
– Okula mı?
– Salak hastaneye gideceğim demedin mi?
– Ha tamam canım gel.
Yatakta üstüne çıkıp, dudaklarını öpüyor, boynunu emiyor, kısacası sevişiyorduk. Annemin sesiyle toparlandık;
– Hadi kahvaltı hazır gelin. Özge neredesin?
Yengem yatağımdan apar topar kalkıp gitti. Ferhat mesaj atmıştı;
– Kanka uyandın mı? Mete ile size geliyoruz. Zeki’nin yanına gideceğiz. Birde İlayda öğrendi dün olanları, ağzımızdan kaçırdık, oda geliyor. Haberin olsun yarım saate sizin evdeyiz.
Hay amk diyordum içimden şu kızda bırakmadı bir beni. Yengemin yanına oturdum kahvaltıya, tam o anda kapı çaldı. Arkadaşlarım, İlayda, Melisa okula gitmemiş hepsi gelmişti. İlayda ağlıyordu;
– Kuzey! Zeki iyi mi? Hadi gidelim hemen.
– Kızım dur ne ağlıyorsun aslan gibi Zeki, yatıyor hastanede.
Yengem göz ucuyla bize bakıyordu. Konuşmaya devam ettim. Melisa da ağlıyordu. Zeki’nin ağzıyla, onun hareketleri ile konuşuyordum.
– Kız zilli, sen niye ağlıyon? Hacı gülleler, hadi kahvaltı edek, girin içeriye.
Melisa Zeki’nin taklitini yapınca hafif güldü, ağlamaya devam ediyordu.
Melisa;
– Of sus gerizekalı demeyi özledim Zeki’ye iyileşecek değil mi?
– Korkmayın ya iyi Zeki hadi gidelim görün bak.
Yengeme seslendim;
– Yenge hadi gelecem diyordun gidiyoruz.
– Yok kuzum gidin siz, yarın gelirim ben sizle.
İlayda yanımda olduğu için böyle dediğini biliyordum. Peki dedim çıktık evden. Arabalara binip hastaneye gittik. Zeki’nin annesi ağlıyordu, babası karısını teselli ediyordu. Koşarak yanlarına gittik. Babasına sordum;
– Bir durum mu var?
Babası ağlıyordu;
– İç kanama geçirdi, tekrar ameliyata aldılar.
Olduğum yere yıkılmıştım. Dizlerimin bağı çözülmüştü. Dün o kadar konuştuğum, sarıldığım arkadaşım tekrar ameliyat masasındaydı. İlayda ile Melisa hıçkırarak ağlıyordu. Ferhat ile Mete yanıma gelip kaldırdı oturduğum yerden.
Ferhat;
– Kalk abi kızların yanında güçlü dur, yoksa onları zapt edemeyeceğiz. Kalk hadi. İyileşecek Zeki.
Doktor geliyordu yanımıza babasının yanına gitti. Koşarak yanlarına gittik.
Doktor;
– İç kanamayı zorda olsa durdurduk, ama tekrar iç kanama geçirme riski çok yüksek. O yüzden yoğun bakımda tutacağız. Üzülerek söylemek zorundayım, Allahtan ümit kesilmez ama tekrar iç kanama geçirirse durduramayız, ve Zeki’nin bünyesi bir ameliyatı daha kaldıramayacak. Kaybetme riskimiz çok yüksek. Umarız iç kanama geçirmez tekrar.
Zekinin annesi iyice yıkılmış, babası çömelip kalmış, yıkılmıştı. Yanlarından ışık hızıyla ayrıldım. Dayımın kaldığı odayı bilmiyordum. Danışmaya gidip sordum dayımın kaldığı odayı. Hastaneden sevk edildiğini, istanbula gittiğini söyledi. Komadan çıkamamış hala.
Ben;
– Benim burada arkadaşım ölüyor, onu sevk etseydiniz. O şerefsizin iyileşmesi için neden daha iyi bir hastaneye sevk ediyorsunuz. Ulan kötü insanları bu kadar mı çok seviyorsunuz siz? İlla arkadaşımın ölmemesi için, şerefsiz mi olması lazım?
Danışmanın yakasına yapıştım hırpalıyordum. Güvenlik araya girdi ayırmaya çalışıyordu, arkadaşlarım yanıma gelmişti, hastane polisini çağırdılar. Polis yaka paça dışarıya çıkarttı beni.
Polis;
– Oğlum sakin ol, ne istiyorsun adamdan?
– Bırakın allah aşkına ya! Kötü insanları koruyup duruyorlar, benim içeride arkadaşım ölüyor, canıyla cebelleşiyor, bu şerefsizler, şerefsiz bir insanı komadan çıkartmak için uğraşıyor, çok mu lazım komadan çıkması?
– Evlat sen şu dayını döven genç değil misin?
– Evet benim.
– Adam komadan çıkmazsa, cinayetten yargılanacaksın. Yanındaki arkadaşlarında yanında olduğu için onlarda yargılanacak. Hastanede yeterli ekipman olmadığı için sevkini istedi. Arkadaşını da sevk edebilirlerdi, ama arkadaşın bu sevke gidecek durumda değil, yolda da ölebilir. O yüzden dua et iyileşsin dayın.
Ben iyice ikilemde kaldım. Durumların böyle olacağını bilmiyor, düşünmüyordum. Ferhat ile Mete çok sakinlerdi yanıma geldiler;
– Vay amına koyayım hapishane de mi görecez lan yoksa?
Mete sigarasını yaktı;
– Amına koyayım Zeki iyileşsin de ne görürsek görelim amına koyarım artık.
Akşama kadar hastanede bekledik. Hepimiz perişan haldeydik. Babamlara haberi almış onlarda yanımızdaydı. Özge yengem evde çocuklarla kalıyor, Aysel yengemler gelmiş onlarla oturuyordu. Doktorun tek söylediği elimiz kolumuz bağlı bekliyoruz, bu geceyi atlatması lazım iç kanama geçirmeden diyordu sadece. Vücudu çok yorulmuştu Zeki’nin. Kafayı yemek üzereydim. Hastaneden kimseye belli etmeden ayrıldım. Yürümeye başladım. Sahile kadar yürüdüm, tekelden sigaramı, içkimi aldım oturdum sahile. İçkimi içiyor, denizi seyrediyordum. Bir taraftan Zeki’yi düşünüyor, iyileşmesini diliyordum. Bir taraftansa dayım komadan çıkamaz, geberip giderse sonumuz bombok olacak onu düşünüyordum. Hapise girersem ne yapardım? Yengem yalnız kalırdı, okulumu okuyamaz, her şey boka sarardı. Peki ya arkadaşlarım? Peşimden onları da sürükleyecek, hayatlarını maf edecektim. Her şey üst üste geliyordu. Telefonum çalıyor Ferhat arıyordu;
Ferhat;
– Alo kanka neredesin oğlum seni aradık bulamadık?
– Sahilde içiyorum moruk duramadım orada. Kardeşim nasıl?
– Haber yok kanka bekliyoruz. Geliyoruz yanına
– Yok moruk gelmeyin
– Sikerim amını. Belki de bundan sonra hapishane arkadaşı olacaz. Yalnız bırakmayız moruk seni bekle ayrılma.
Aradan yarım saat geçmiş, içkim bitmiş, sigaramı içiyordum. Yanlarında içkilerle geldiler. Birayı açıp uzattılar elime.
Mete;
– İç moruk iç sabah olmaz bugün.
– İnşallah o sabah olur be.
Ferhat;
– Zor da olsa o sabahlar olacak içinizi rahat tutun amına koyayım.
Mete ağlıyordu;
– Keşke lan, keşke Zeki de şurada olsa, saçma sapan konuşsaydı.
Ferhat;
– Dur be oğlum öldürdün hemen çocuğu. O bir uyansın. Onu da buraya getirip içeceğiz.
Ben;
– Partiyi sordu.
Ferhat;
– Ne?
Ben;
– Onu görmeye girdiğimiz de, partiyi sordu kulağıma fısıldadı. Sabırsızlanıyor, iyileşir miyim diye soruyordu.
Ferhat;
– Daha 2 ay var, iyileşecek gelecek bizimle.
Mete;
– Ya da biz hapise gideceğiz, o puşt tek gidecek partiye.
Ağlayarak gülüyorduk. Sabaha kadar sahilde içkilerimizi yudumladık. Gözlerimiz telefonda sadece iyi bir haber bekliyorduk…
Sabah olmak üzereydi gün hafif hafif ağarıyor, güneş doğmaya başlıyordu. Telefonum çalınca apar, topar kalktık. Elime aldım telefonu babam arıyordu. Ferhat’ı Melisa arıyordu. Mete telefonuna bakıyordu;
Mete;
– Beni arayan yok açın lan şu telefonu amına koyayım…
Ben hemen açtım telefonu, Ferhat ileriye gidip açtı telefonu. Mete ortamızda kalmış kime gideceğini şaşırmış bakınıyordu.
Ben;
– Alo baba uyandı mı Zeki?…
Sabah olmak üzereydi gün hafif hafif ağarıyor, güneş doğmaya başlıyordu. Telefonum çalınca apar, topar kalktık. Elime aldım telefonu babam arıyordu. Ferhat’ı Melisa arıyordu. Mete telefonuna bakıyordu;
Mete;
– Beni arayan yok açın lan şu telefonu amına koyayım…
Ben hemen açtım telefonu, Ferhat ileriye gidip açtı telefonu. Mete ortamızda kalmış kime gideceğini şaşırmış bakınıyordu.
Ben;
– Alo baba uyandı mı Zeki?
Babam hüngür hüngür ağlıyordu. Konuşmaya devam ettim;
– Neden ağlıyorsun? Baba yoksa babaaa baba!
Haykırıyordum telefonda, Mete koşarak yanıma geldi omzumdan asıldı;
Mete;
– Lan! Oğlum öldü demeyin konuşun lan ne oldu!
Ben konuşmaya devam ediyordum;
– Baba öldü deme baba!
– Zeki hala yoğun bakımda, doktorlar son kez gelin görün konuşun onunla, çok kritik durumu, ne olacağı belli değil dedi çabuk gelin!
Gözlerim büyümüş elimdeki telefonu yere düşürmüştüm Ferhat diğer köşede hüngür hüngür ağlıyor, ben haykırıyordum. Mete bir Ferhat’ın, bir benim yanıma gidiyor “ne oldu” diye soruyordu.
Ben;
– Beyler kalkın beyler hayata döndürmemiz lazım salak oğlanı koşun oğlum yürüyün lan. Kalkın.
Kollarından tuttum sürüklüyordum. Koşarak Mete’nin arabasına bindik. Son hızda hastaneye ulaştık. Kapıdan koşarak gidiyorduk. Yoğun bakım odasının kapısının önüne geldik. Zeki’nin annesi, babası, ablası yıkılmıştı resmen. Bizimkiler onlarla birlikte ağlıyor, İlayda ile Melisa birbirine sarılmış ağlıyordu. Koşarak babama sordum;
– Nasıl durumu neden kritik? Yalvarırım iyi bir şey söyle baba ölmeyecek değil mi Zeki?
Zekinin ablası üstüme yürüdü;
– Kardeşim senin yüzünden orada yatıyor, ölümün ucunda şuan. Can verecek gibi son nefesini zor alıp veriyor. Ne yap ne et, kardeşimle gir içeriye konuş bırakmasın bizleri tutunsun hayata. Beni dinlemez, çok konuştum onunla ama dinlemez beni, hep kavga ederdik onunla. Lütfen kardeşimi geri getir Kuzey ölmesin!
Hüngür hüngür ağlıyor, gözlerimden alev çıkıyordu. Hemen giydirdiler bizi sırayla içeriye alıyorlardı. Ferhat girmişti içeriye ilk, Ferhat yürümeye hali yok bir şekilde çıktı içeriden. O kadar ağlıyordu ki Zeki öldü sandık.
Ben;
– Lan! İyi mi Zeki? Konuşsana lan! İyi mi?
– Bilmiyorum abi, bilmiyorum.
Ağlayarak geçti çömeldi yere. Koşarak girdim içeriye, kapıda ağzıma, kafama, ayaklarıma, üstüme birşeyler giydirdiler. Koştum Zeki’nin yanına.
Zeki o kadar masum uyuyordu ki, yüzü gülüyordu resmen. Sanki konuşacak, “oo kuzeyin oğlu sen mi geldin?” diyecek gibi yüzü gülüyordu. Ama nefesi dahi zor alıyordu. Ellerini tuttum. Buz gibiydi. Elimi alnına dayadım. Ateş gibiydi. Sanki canı sadece nefesinde kalmış, onu vermeyi bekliyordu. Zekinin elinden tuttum konuşmaya başladım;
– Kardeşim, uyan be, bak dışarıda ailen, sevdiklerin, arkadaşların, Melisa bile ağlıyor lan senin için. Kız hüngür hüngür ağlıyor göz yaşı döküyor orada. Kalk uyan hadi kardeşim. 2 ay sonra parti var. Dayı seni soracak bana, hani şu kestanesini çizdiğin dayı. Ne diyecem ona kardeşim? Öldü gelemedi mi diyecem? Kimse inanmaz lan. Ölemezsin oğlum sen, çok gençsin önünde görüp geçireceğin ne hayat, ne ortamlar var daha. Hadi uyan, aç gözlerini kardeşim. Söz veriyorum sana. Dakikaların çöpe gitmeyecek. Her aradığında saatlerce konuşacam oğlum seninle. Söz bak erkek sözü. Sabaha kadar, dakikaların bitene kadar konuşacam seninle. Her ortama sokacam seni, sikin tekrar alev alacak zeki. “gülüyordum ağlayarak”. Erkek sözü bak sen yeter ki kalk şuradan. Yakışmıyor Zeki senin gibi adama burada bu halde yatmak yakışmıyor. Hademe gülsüm bile merak etmiştir seni göremiyor sonuçta okulda, kim basacak onu kalorifer dairesinde. Hadi kardeşim uyan Zeki.
Hemşire kapıyı açıp odaya geldi;
– Çıkabilirsiniz.
– Hayır daha konuşacaklarım var kardeşimle.
– Lütfen 5 dakika daha sonra çıkın.
Hemşire kapıyı kapattı çıktı;
– Senin yerinde keşke ben olsaydım Zeki, sen yanımda konuşsan sırf senin için uyanırdım. Sen bizim ekibin vazgeçilmezisin oğlum. Sen gidersen bizi kim güldürecek? Kim espri yapacak? Bak şimdi gidiyorum, ama sana söz asla yalnız bırakmayacam kardeşim seni. Uyandığında beni ara zeki, o dakikalarını çöpe gidermeyecem senin.
Ağlayarak kapıdan çıktım. Mete hazırlanmış beni bekliyordu. Çıkınca içeriye girdim.
Üstümdekileri çıkartıyor, haykırarak ağlıyordum. Babam yanıma geldi kafamı omzuna dayadı;
– Baba yalvarırım ölmesin Zeki baba! Keşke ben vurulsaydım, keşke ben ölümle pençeleşseydim. Neden atladı önüme baba? Kurşuna atladı adam gözünü dahi kırpmadı. Bayılmadan önce “kolla arkanı” dedi baba. Zeki ölürse kim kollayacak arkamı ha? Kim kollayacak!
Yengem yanıma gelmiş, ağlıyordu, sarıldı boynuma. “ölüm olmasın kuzey ne sen ne de zeki kimse ölmesin” diyor ağlıyordu.
Kafamı ellerimin arasına koyup hıçkırarak ağlıyordum. Mete’nin suratı bembeyaz içeriden çıktı. Çok ağlıyordu.
Mete;
– Yaşayacak o abi, yaşayacak kardeşim. 4 yıl lan, 4 yılım geçti onunla. Ben ömrümde onun kadar saf çocuk görmedim. Yaşayacak abi, alma Allah’ım onun canını, benim al onun alma. Ben kötüyüm o çocuk iyi, o çocuk sana yanlış yapmadı, o çocuk orada yatmayı hak etmedi. Yaşayacak lan o çocuk, yaşayacak abi…
Kendi kendine konuşarak yürüyordu. Ferhat yanına koştu, koluna girdi, arkasından ben gittim kolundan tutup dışarıya çıkartıyorduk hava alması için Mete hala konuşuyordu;
– Yaşayacak abi, o çocuk ölmeyecek, yaşayacak lan!
Dışarıya çıktık, Mete sayıklamaya devam ediyordu
Ferhat;
– Mete kendine gel lan! Mete alo? Mete kendine gel lan!
Bağırarak bir tokat attı Mete’ye. Mete konuşmayı kesti ağlamaya başladı;
Mete;
– Yaşayacak lan! Yaşayacak lan!
Arabasını yumrukluyor, aynalarını kırıyordu, yumruğu içe pencereleri kırıyordu. Eli kesilmişti, arabayı yumrukluyor, tekme atıyordu. Zor bela sakinleştirmek için tutmaya çalışıyorduk ama gözü dönmüştü Mete’nin. Hemen hastaneye geri soktuk. Sakinleştirici iğne vurdular, eline giren cam parçalarını çıkartıyolardı. Mete’nin canı dahi yanmıyor, yere bakıyordu. Bir süre sonra Mete bayıldı. Onu yatırdılar, serum bağladılar, ellerine pansuman yaptılar. İğne uyutmuştu Mete’yi doktor; “bir süre uyuyacağını” söyledi. Yoğun bakım odasının kapısına çıktık. Zeki gözlerini açacak diye bekliyorduk. Zaman sanki durmuştu. Herkes yorgun, şiş gözlerle kapıya bakıyordu. Saat öğlen 4 gibi doktor girdi içeriye, hepimiz birden canlandık, ayaklanmıştık. Doktor içeride Zeki’ye bakıyordu ama cam falan yoktu göremiyorduk. Hemşire çıktı doktor içerideydi;
– Lütfen hastanın ailesi gelsin!
Annesi, babası, ablası şaşkın gözlerle hemşireye bakıyordu. Annesi ağlamaya başladı, bayılmak üzereydi kocası tuttu, ablası ağlamaya başladı.
Annesi;
– Öldü mü Zeki hemşire? Ne olur bir şey söyle?
– Lütfen içeriye girin doktor bey çağırdı.
Pür dikkat hemşireyi dinliyordu herkes. Zeki’nin ailesi içeriye girdi. Biz meraktan ölmek üzereydik. Dakikalar oldu çıkmamışlardı. Telefonum çalıyordu. Kim olduğuna bakmadım bile hemen açtım;
– Alo?
– Hacı gülle? Dakikalar çöpe gitmesin diye aradım. Ben şuan iyiyim merak etmeyin. Zaten gelip göreceksiniz de. Ben önceden arayayım dedim.
Ulan bu ses? Zeki? Arayan kişiye baktım Zeki yazıyor.
– Zeki? Sen misin?
– Benden başka kim iyiyim merak etmeyin der amına koyayım? Benim tabi, hişt bana bak? Hacı gülle? Dayın bizden başka birini daha mı vurdu? Ondan mı ikilemde kaldın sen bak doğru söyle? Vurdular mı feratımı? Metomu? Alo? Alo? Kuzeyin oğlu? Konuşsana? Alo?
Ben şaşırmıştım, yüzüm gülüyor, mutluluktan ağlıyordum. Millet ben konuşurken yanıma gelmiş; “kim o? Ne zekisi? Kuzey?” soru yağmuruna tutuyorlardı beni. En sonunda cevap verdim;
– Zeki uyanmış! Lan zeki uyanmış!
Koşarak kapıyı açtım, içeriye girdiğimde Zeki yattığı yerden elini sallıyordu bana. Ailesi yüzüme bakıyor gülüyordu. Zeki’nin yanına koştum;
– Ulan Zeki çok korkuttun kardeşim bizi.
Sesi çok yorgundu, ama artık hayati tehlikesi yoktu. Zeki konuştu;
– Hep bu doktor yüzünden, sevenleri ayırdı ciğerimin tekini aldı, hem de en sevdiğim ciğerimdi, en çok onu kullanıyordum ben. Bünye alışık değil tabi küstü, yoksa oho uyurmuyum bu kadar ben?
– Uyumazsın kardeşim. Uyuma bir daha?
– Manyak mısın oğlum? Uykusuzluktan mı öldürecen bu sefer beni?
Gülüyordum. Bizimkiler kapıdan içeriye girdi. Herkes bir odadaydı Mete Zeki’nin yanına koştu sarıldı, ağladı,
Zeki;
– Lan niye ağlıyon oğlum? Ölmedik yaşıyoz. Hişt kız zilli, sende mi geldin?
Melisaya sesleniyordu. Melisa mutluluktan ağlıyordu;
Zeki;
– Zilli seni. Mete kay bakayım. Hişt gel otur yanıma bakayım. Üzüldün mü sen? Ölcem diye mi ağladın?
– Hayır ya ne alaka?
– Hadi hadiii zilli seni, neden ağlayacan başka gel bakayım yamacıma.
Melisa ağlamaya devam ediyor Zeki’ye yaklaştı. Zekiye sarıldı.
– Oh mis gibi de kokuyo
– Zeki sussan hani, herkes burada
– Hee doğru dedin hacı gülle. Sonra şey yaparız o konuyu
– Of zeki
– Kabul et özledin “of zeki” demeyi.
Melisa ağlıyor. Zeki’nin elini tutuyordu;
– Çok özledim, kalk gel de “of zeki” diyeyim bol bol sana.
– Deme
– Nasıl?
– Evlen benimle
– Ne?
– Evlen benimle?
– Ne evliliği zeki?
– Çok ciddiyim buradan çıkınca düğün yapalım. Hişt kız anne, baba. Bana bu kızı alın. Bak almazsanız ölümü görün. Kız zilli sende benle evlenmezsen ölümü gör hee.
Annesi babası gülüyordu. Annesi;
– Kızın rızası var mı bakalım oğlum hem ne ölümü tövbe de saçmalama alırız sen iste.
Babası;
– Alırız paşam. Vermezlerse zorla alırız. Gülüyordu.
Melisa;
– Of zeki ne ölmesi salak.
Koluna hafifçe vurdu. Zeki çok canı yanmış gibi bağırmaya başladı
Zeki;
– Off ne vuruyon kolum ayy kolum koptu kolum ya!
– Ay zeki acıttım mı?
Melisa zekiye yaklaştı. Zeki melisanın yanaklarından öptü.
Zeki;
– Hadi kız he de evlen benimle. Üniversitede evli oluruz ne olacak? Hadi he de he? He dicen mi?
Melisa gülüyordu;
– He Zeki he! Tamam evlenicem seninle
Biz olup bitene inanamıyorduk. Ağzımız açık kalmıştı. Zeki ile Melisa ciddi ciddi evlenecekti. İlayda yanıma geldi sarıldı. Yengemin surat yine düştü.
Zeki gülüyordu bana baktı;
– Hişt kuzeyin oğlu sende İlayda’yı al, çifte düğün yapak. Bak ucuz olur hadi iyisin gene çakal seni.
Zeki ye elimle “sus oğlum” işareti yapıyordum. İlayda yüzüme bakıyor. Gülüyordu. Yengemin suratı asılmış bana bakıyordu.
Ben;
– Siz önce evlenin sıra bize sonra gelir. Lan cidden evlenecek misiniz?
Zeki;
– He dedi hacı gülle kız. Duymadın mı? Git kulak burun boğaza görün bir.
Gülüyorduk.
Doktor konuşmaya başladı;
– Zeki bu kritik durumu da atlattı. Tekrar iç kanama geçirmişti. Ama çok güçlü çocuk kendine geldi. Bundan sonrası rahat. Organ nakli yaptık Zeki’ye. İkinci ciğer uyum sağladı. Tek ciğer sıkıntı çıkarttı. Kanama ya neden oldu. Artık eskisinden de iyi.
Zeki lafa girdi;
– Ooo hacı gülle sıfır model ciğer mi taktın bana?
– Yok zekicim ikinci el ama sıfır gibi bayandan temiz.
– He bayandansa temizdir zaten.
Doktor güldü. Ve konuşmaya devam etti;
– Hiçbir sıkıntı yok artık. Sadece ağrısı sızısı olacak, oda normal. İlaçlarını düzenli içecek. Ve kontrole gelecek. Yakında taburcu da edeceğiz.
Biz resmen “ohh çekiyor, olanlara dua ediyorduk”. Babamın telefonu çaldı. Dışarıya çıktı. Bizde çıkıyorduk zeki seslendi;
– Arkadaşlar siz kalın.
Biz yanında kaldık. Diğerleri çıktı. Zeki konuşmaya başladı.
– Kuzeyin oğlu o ne güzel konuşmaydı öyle. Sırf dinlemek için uyanmadım. Bak söz verdin erkek sözü hemde
– Erkek sözü Zeki,
– Adamımsın.
– Melisa?
Melisa;
– Efendim aşkım?
– Oww aşkım mı dedin?
– Evet. Kocam olacaksın sonuçta
Zeki gülüyordu.
– Bak ölümü gör dediğim için dediysen şaka yaptım.
– Şaka?
– Hayır yani gerçekten evlenmek istiyorum seninle. Eğer kabul edersen
– He dedik ya yine mi kabul edecem.
Zeki çok güzel gülüyordu. Melisa elini tuttu konuşmaya devam etti;
– Sen buradan çık, üniversite sınavından sonra hemen düğün yapalım. Kışın düğün istemem ona göre
– Zilli ye bak yaparız.
Zeki İlayda’ya döndü;
– Kız zilli, bak kuzeyin oğlunu kafala çifte düğün yapalım. Trip at evlenme teklifi etsin sana artık.
– Bakalım kısmet Zeki’cim
Ferhat ile bana döndü;
– Sizler şahidimiz olacaksınız ona göre haa?
Ferhat;
– Oluruz tabi şekerim
Ben;
– Sadıç kim?
Zeki;
– Kuzey’in oğlu. Sadıçım yapardım ama başka arkadaşa sözüm var kusura bakma hacı gülle.
– Kimmiş la o?
– Mete lan Mete kim kaldı başka? Saf lan bu.
Mete;
– Tabbe lan! Ben olacam!
– Aynen hacı gülle adamımsın.
Hemşire;
– Çıkabilirsiniz.
Zeki;
– Wuhhu hemşire hanım, hiç bana yazma artık, ben bugüne bugün evli bir erkek sayılırım. Yani sen arkadaşlarımı dışarı çıkarttıktan sonra woohhoo yapacaksak hiç güvenme
Hemşire;
– Wohhoo?
Zeki;
– Saf ya! Ay canım acıdı, uyuyim mi biraz?
Ben;
– Bak uyu, ama uyanmazsan?
Zeki;
– Sen taktın benim kestaneye ha? Uyancam merak etme çizdirmeye niyetim yok.
Hemşire gülüyordu. Zeki konuştu;
– Zilli ye bak hoşuna gitti.
Melisa;
– Zeki!
– Merak etme aşkım. İlk günden aldatmam seni.
Öpücük attı eliyle. Odadan çıktık. Çok rahatlamıştık. Zeki artık iyileşmişti ya ne olursa olsun artık diyordum. Yengemin omzuna kolumu attım. İlayda olduğu için sanırım indirdi kolumu. İlayda geldi kolumu omzuna attı. Yürüyorduk, dışarıya çıktık babam telefon konuşuyordu. İlayda eve çağırdı yorgun olduğumu söyledim. Arabamıza bindik eve gidiyorduk. Eve vardığımızda babam tekrar kolumdan çekti kenarıya;
– Kuzey! Yengenle birlikte mi oldun sen?
– Baba hayır ya ne alaka?
– Oğlum bak yalan söyleme, sen benim canım ciğerimsin olduysam oldum, seviyorsan seviyorum de! Yalan söyleme hele ki bana sakın söyleme
– Of baba ya nasıl söylenir bu durum? Yanlış anlayacaksın kavga edeceksin, ağzıma sıçacaksın ama tamam ben özge yengeme yıllardır aşığım. Bu ergenlik falan değil, gerçekten seviyor, sahipleniyorum. Sana kim söyledi bunu?
– Ah be oğlum, aşık olacak kadın mı kalmadı?
– Sana kim söyledi? Hem yengemin yani Özge’nin neyi var baba? Onunda bende gönlü olmasa benimle olmaz değil mi? Yıllardır başka erkeğe bile bakmadı. Sadece benimle konuşuyor.
– Özge iyi kadın. Ama işte dayının karısı be paşam.
– Artık değil boşandılar ya çatlatma insanı kim söyledi baba?
– Dayın.
– Dayım uyandı mı?
– Evet, o anlattı neden böle bir şey yaptığını. Bak paşam yengenle olmaz
– Baba olmaz deme lütfen, olur. Gerekirse nikahıma alırım. Eğer oda isterse tabii
– İster mi sence?
– İster baba. Siz yeter ki karşı olmayın. Benim yengemle kan bağım yok. Şerefsiz dayımın karısıydı sadece o kadar. Ne olur benden yana ol. Ben Özgeyi seviyorum baba, karım olsa dünyalar benim olur.
– Bak ben senin yanındayım. Yaş farkınız var sorun değil. Çocukları bizimle büyüdü seni nasıl görürler bilemem konuşuruz bunları ama Özge bu duruma ne der bilmiyorum…
Özge yengem içeriden yanımıza geldi lafa girdi;
– Enişte, benim nasıl bir kadın olduğumu biliyorsun. Evet çocuklarım var, kuzey benden genç. Farkındayım her şeyin. Ama kuzeyi seviyor musun dersen. Canımdan çok seviyorum. Onayın varsa ben kuzeyle evlenir, onun kadını olurum. Çocuklarıma neredeyse o baktı ilgilendi. Sorun olmayacaktır seviyorlar kuzeyi çocuklar. Ne kadar dayı deseler de bu durumu büyüdüklerinde anlatırız gerekirse. İnan bana kuzey den daha iyi eş bulamam zaten. Daha yaşımda genç size ne kadar yük olacam? Ben başka koca istemiyorum. İznin olursa kuzeyle olurum sadece.
– Kızım ben sizden yanayım. Madem öyle diyorsun. Senden iyi gelin mi bulacak benim hanım
Biz çok sevinmiştik babam bizden yanaydı. Arkamızdaydı. Paralı, kariyerli olunca diğerleri de bir şey diyeceğini sanmıyordum. Yengeme sımsıkı sarıldım.
Babam;
– Dayında uyandığına göre sorun kalmadı.
Bana yaklaştı;
– Ortalık karışacak ama arkandayım paşam. Madem seviyorsunuz birbirinizi. İpler benim elimde korkmayın bir şey olmaz size.
– Adamsın be baba.
Eve girmiştik. Duş almak için odama gittim yengem yanıma geldi.
Özge;
– İnanamıyorum artık kocam mı olacaksın?
– Dur daha evlenme teklifi etmedim.
Yüzü asıldı, gitti yatağıma oturdu;
– Ha sen istemiyorsun yani babanla fısır fısır onu konuştun sen
Yanına gidip oturdum sanki onu istemediğimi söyleyecek gibi;
– Yani aslında, saçmalama kızım. Hastayım sana karım yapacam seni dememişmiydim sana?
Sarıldım dudaklarını öpüyordum. Yatağa yatırdım, deli gibi öpüşüyorduk.
Özge;
– Senin sikini yemek, çocuğunu doğurmak istiyorum.
– Bende senin amını istiyorum.
Yengemin üstündekileri çıkarttım artık daha rahattık. Ama evdekileri unutmuyorduk tabii. Memelerini emmeye başladım. Sıcacıktı vücudu. Uçlarını emiyordum. Altımdakileri çıkarttı, kendi altındakilerini de çıkarttı sikim kalktı, direk soktum içine. Git gel yapıyordum. Kucağıma çıktı ellerimi memelerine attım. Kucağımda zıplıyordu. Çok geçmeden içine boşaldım.
Özge;
– Baya birikmiş, erken geldin.
– Uzun zamandır yapmamanın zararı bu galiba.
– Sorun değil aşkım
– Aşkım?
– Kocam mı demeliydim
– Kocam?
– Evet. Artık kocam sayılırsın
– Karım benim.
Belinden tutup inmemiş sikimi tekrar içine sokup çıkartıyordum.
Özge;
– Alla alla boşaldın ama inmedi?
– Uzun zamandır boşalmamanın zararı bu galiba
– Ahaha olabilir. Sik hadi amımı
Dudaklarını öpüyor hızlı hızlı sikiyordum amını. Bacaklarını belime dolamış elinden gelse taşşaklarımı da amına sokacak. Yaklaşık 40 dakika siktikten sonra tekrar boşaldım içine. Artık inmişti sikim. Amından çıkarttım. Yanına uzandım.
– İnşallah hamile kalırsın.
– İnşallah aşkım çok istiyorum çocuğunu bu sefer doğurmayı.
Dudaklarından öptüm odamdan çıktı. Uyuya kalmıştım. Telefonun sesiyle uyandım Zeki arıyordu. Yataktan fırladım açtım hemen telefonu;
Zeki;
– Alow
– Alo kanka nasılsın
– Hiç iyi değilim hacı gülle.
– Neden kardeşim?
– Sıkıldım oğlum neden gelmiyor sunuz?
Saate baktım daha 8 di. Hasta ziyaretine sabah 10 ve öğleden sonra 4 de alıyorlardı.
– Kanka hasta ziyaretine daha var o yüzden
– Kaçta gelceniz?
– 10 da
– Oho 2 saat konuşak o zaman
– Konuşalım kanka
– Napıyon şimdi?
– Duşa girecektim sen aradın.
– Haa tamam gir kanka ben diğer hacı gülleleri arayayım.
– Tamam kardeşim
– Seviliyorsun kuzeyin oğlu
– Sende kanka
– Görüşürüz bak geç kalmayın. Karımı arıyayım ben.
– Ara kanka geç kalmayız.
Telefonu kapattım. Yataktan kalkıp duşa girdim. Evde bağırış, çığırız sesleri geliyor, annem ile yengem kavga ediyordu. Çok sesliydi. Duş almadan aşağıya koştum…
Merdivenlerden hızlı hızlı atlayarak indim, salona gittiğimde; Yengem, annem, babam çok güzel bir sofranın başında oturmuş bana bakıyorlar, gülüyorlardı;
Annem;
– Hele şükür uyandın.
– Ya siz kavga etmiyor muydunuz?
Yengem;
– Kim?
– Sen, annem? Kavga ediyordunuz sesinize uyandım.
Babam;
– Hahaha seni korkutmak istediler.
– Kaç gündür az korktum ya birde siz korkutun.
Annem;
– Artık oğlumun karısı olacak, neden kavga edeyim ki?
Babam ile yengemin yüzüne bakakalmıştım. Hangi ara söylediniz gibisinden. Şok olmuştum. Annem karşı çıkacak diye beklerken, yengeme gelinim olacak diyordu.
Ben;
– Anne? Ciddisin değil mi? Bak sonradan kavga edeceksen eğer?
– Ne kavgası oğlum. Konuştuk babanla gece, sabah da yengenle yani artık müstakbel karınla oturup konuştuk, senin gibi birisi varken, birbirinize de seviyormuşsunuz. Neden tanımadığımız adamla evlendirelim özgeyi.
– Ne adamı ya? Vermem zaten kimseye.
Yengem masada oturmuş gülüyordu.
Annem;
– O zaman güllü ablalardan Özgeyi bu sefer sana isteyelim. Zeki ile birlikte çifte düğün yaparız.
İçtiğim suyu püskürtmüştüm;
– Oha o kadar erken mi?
Babam;
– Beklemenize bir sebep var mı?
– Yokta ne bileyim.
Yengemin surat düştü;
– İstemiyorsan yapmaya biliriz düğün falan.
Annem;
– Bir tanecik oğlum var ayrıca sen o gelinliği gerçekten sevdiğin, mutlu olduğun insanla giyeceksin. O düğün olacak ona göre Kuzey!
– Ya olmasın demedim şaşırdım sadece. Tamam yapalım.
Yengemin suratı tekrar güldü, annem dirseği ile “gördün mü bak” dercesine dürttü yengemi.
Babam;
– Paşam otur hadi sofraya.
– Yok baba Zeki’nin yanına gidecem hem İlayda’dan ayrılmam lazım daha.
Annem;
– Yazık o kıza ümit verdin o kadar.
– Ümit vermedim. Neyse kaçtım ben görüşürüz.
Özge seslendi arkamdan;
– Kuzey bir dakika bekle.
– Efendim?
Kapının önünde bekliyordum, yanıma geldi kolumdan tuttu. Gözleri dolu dolu yüzüme bakıyordu.
– Ben gerçekten senden özür dilerim. Sana en başından güvenmem lazımdı, belki de o zaman bu durumları yaşamazdık.
Yanaklarını okşadım. Dudaklarına öpücük kondurdum;
– Her şey kader kısmet işi. Ben seni karım yapacağımı en başından söyledim. Üzme kendini böyle olması gerekiyormuş.
Sarıldı boynuma. Öptü yanaklarımdan, içeriye girdi. Telefonumu çıkarttım Ferhat’ı arayacaktım. Araba ile kapının önüne geldiler bile.
Ferhat;
– Hişt kuzeyin oğlu hadi atla.
– Lan tam sizi arıyordum.
Mete;
– Hadi amına koyayım hastaneye geç kalacaz.
– Geldim hacıgülle.
Gülüyorduk, arkadaşımız artık hayati tehlikede değil, hastaneden de çıkınca düğün yapacaktık. Hem de çifte düğün. Arkadaşlarıma müjdeyi vermeliydim.
Ben;
– Beyler size iki iyi bir kötü haberim var.
Ferhat;
– Buda Zeki gibi oldu amına koyayım o nasıl oluyor lan?
Ben;
– Şöyle hacı gülle iyi haber düğün olacak.
Mete;
– Evet zeki ile melisa evlenecek biliyoruz onu.
Ben;
– İkinci iyi haber çifte düğün olacak.
Ferhat;
– Lan yoksa İlayda? Evleniyor musunuz oğlum.
Mete;
– Oha oğlum hangi ara teklif ettin çok sevindik
Ben;
– Kötü haber İlayda değil.
Ferhat;
– Kim peki? Melisayı mı alacan la yoksa?
Ben;
– Bana Zeki oldu diyene bak amına koyduğum. Hayır özge yengem ile evlenecem
Ferhat;
– Ananın amı!
Arabaya öyle bir fren bastı ki, arkadan gelen taksici dayı tosladı bize.
Ben;
– Yavaş amına koyayım öldürecen bizi,
Mete;
– Özge yengenle mi evlencen dedin? Ben mi yanlış duydum? Kulağımı sikseler yanlış duymam imkansız ama…
Ben;
– Abartmayın oğlum doğru duydunuz. Özge ile evleneceğiz.
Mete;
– E oğlum İlayda?
– Bugün ayrılacağımızı söyleyecem.
Taksici dayı geldi yanımıza;
– Öyle durulur mu ulan? Gitti arabanın tamponu.
Ferhat;
– Dayı yerim senin tamponunu al şu parayı uza hadi, bizim dünyamız yıkılmış, senin tamponun yamulmuş çokmu. Hadi dayıcım işine dön uğraştırma bizi.
– Eyvallah yeğenim. Dikkat edin kendinize.
Bir tomar para verdi adama.
Ben;
– Gömü mü buldun amına koyduğum? O para ne?
– Napayım şekerim? Sabah sabah Zeki’yi görmeye gidiyoruz. Tutanaktı polisti bilmem neydi uğraşamam.
– E senin arabanın arkası ne alemde bir bakaydık?
– Sikerim arabayı canımızdan kıymetli mi amına koyayım? Sen ne yarrak yiyecen onu düşün, yıkılacak kız. Melisa en yakın arkadaşı düğüne gelecek. Sizi yengenle evlenirken görecek.
Ben;
– Of amk sür hadi…
Hastaneye gittiğimiz de İlayda ile Melisa Zeki’nin yanındaydı.
Zeki;
– Ooo hacılar gelin gelin kız gelin! “diye bağırdı melisaya” zilli gelin”
Melisa;
– Efendim zeki.
– Yok bir şey gelin olmaya hazır mısın diye test ettim.
Gülüyorduk. Zeki’nin yanına gittik. İlayda boynuna sarılıyor, ben sarılmıyordum ona.
Ben;
– Ee Zeki nasılsın?
– Çok iyiyim kuzeyin oğlu, bu yeni ciğer baya ferah böyle nefes aldıkça içim açılıyor sanki.
– Bayandan ya ondandır Zeki.
– Aynen moruk. Bayan ciğeri sonuçta. Yalnız kadın ciğerliymiş, hani ciğersiz, ciğeri beş para etmez birisi değilmiş. Noldu acaba o kadına öldü mü?
– Yani öldüğü için ciğerini takmışlardır sana.
– Yazık. Neyse içimde bir parçasını yaşıyor… Lan! Bunun şeyini de kesip, sikini kestiren adamlara takmışlar mıdır?
– Ne alaka oğlum o takılmaz.
– Ne bileyim oğlum yabana gitmesin diye, kesip takarlar belki.
– Yok Zeki takmazlar merak etme.
Ferhat;
– Hadi iyileş kalk artık amına koyayım. Bıktım bu hastane kokusundan.
Zeki;
– Hişt lan fero, hemşireyi sana ayarlayak senle çifte düğün yapak bari.
Mete;
– Gerek yok oğlum zaten çifte düğün yapacaksınız.
Zeki;
– Vallaha mı lan! Ooo kız zilli sende mi evleniyon kuzeyin oğluyla teklif mi ettin?
Ben Mete’ye ters ters bakıyordum. Mete ağzını tutuyordu. İlayda gülerek yüzüme bakıyordu. Ben iyice stres oldum.
Ben;
– Hayır Zeki, yani tamam çifte düğün olacak ama evleneceğim kişi İlayda değil…
Zeki;
– Off acıdı ama, bak buradan hissettim o acıyı.
Melisa;
– Zeki sus…
İlayda;
– Ne diyorsun kuzey? Nasıl evleneceksin ama o kişi ben olmayacağım? Anlamadım.
– Aslında bu konuyu bugün burada konuşmak istemezdim ama Mete sağ olsun ağzından kaçırdı. Özge ile evleniyorum.
Zeki;
– Siktir deli…
Melisa;
– Çüş…
İlayda’nın gözleri doldu;
– Özge? Yengen Özge den mi bahsediyorsun?
– Evet, yani teknik olarak yengem değil, boşandı.
– Kuzey 6 yaş büyük senden, çocukları var.
– Olabilir. Ama onu seviyorum.
– Peki ben?
– İlayda lütfen.
– Ne lütfen? Sevmiyor musun beni?
– Seviyorum ama Özgeye olduğu kadar değil. Ben Özgeye aşığım İlayda.
İlayda ağlayarak çıktı odadan. Arkasından Melisa koştu.
Zeki sırıtıyordu.
– Şeytansın oğlum sen. Kuzeyin oğlu seni. Favorimsin oğlum. Manyak seni. Evde yenge, dışarıda İlayda. Bir el balda, diğer el amda. Am üstünde bal gibi.
– Zeki!
– Sustum amk bağırma bana vuruldum ben.
Odadan çıktım.
Zeki;
– Nereye lan! Oğlum bak kalkamıyorum. Gelin şurada konuşun çatlarım şimdi meraktan. Alo kime diyorum. Sikikler!
Kapının dışına çıktım. Ferhat ile Mete yanıma geldi. Telefonum çalıyordu. Arayan Zeki;
Zeki;
– Kuzeyin oğlu şimdi hoparlörü aç koy telefonu boş koltuğa, oturt beni. Özledim ulan sizi. Bende sohbete öyle devam edeyim hadi bakayım.
Zekinin dediğini kısmen yaptım. Hoparlörü açtım elimde tutuyordum telefonu.
Ferhat;
– Oğlum ne olacak şimdi? Kız çok üzüldü.
Mete;
– Abi keşke sınavdan sonra söyleseydin.
Zeki;
– Amcik gibi ağzını açtın. Susmadın ki iki dakika.
Ferhat;
– Zeki morfin mi çekti lan? Doğru bir şey söyledi.
Mete;
– Oğlum gelmeyin üstüme ağzımdan kaçtı işte.
Zeki;
– Ağzına sokam. Beyler sıkıntı yok, ,İlayda zaten deneme sınavı çok iyi geçince yurt dışında üniversiteden özel davet almış, kuzeyin oğlunu bırakıp oraya gidecekti.
Ben;
– Ne? Yurt dışında üniversite mi? Sen nerden duydun yanında mı konuştular.
– Hayır. Melisada sen gibi tuttu telefonu, kapatmayı unuttu kız aşık bana aklı bir karış hava da zillinin. Üzülme yani kuzeyin oğlu nasılsa yurt dışına gidecek, sana oradan buraya kadar boynuz takacaktı. Bir tane erkekle tanışmış o yardım etmiş zaten. Babasının arkadaşının oğlumuymuş neymiş.
– Niye ağlıyor lan o zaman?
– Zilli çünkü.
Mete;
– Aferin lan Zeki.
– Ne oldu ki?
– Boşver Zeki?
– Ne oldu oğlum neye aferin zeki?
Ben;
– Madem bu kız Yurt dışına gidecek? Bana neden trip atıyor, başkası ile evleneceğim için amk yürüyün gidip soralım.
Aşağıya indiğimiz de İlayda ile Melisa kantinde oturuyor, İlayda ağlıyordu. Yanına gittim;
– Madem yurt dışına gideceksin, neden ağlıyorsun? Daha ben evleneceğimi söylemeden önce sen hayatını çizmiş, beni kenarı atmışsın zaten İlayda?
İlayda daha çok ağlıyordu.
Melisa;
– Kuzey olay öyle değil? Nereden duydun sen bunu? Tamam yurt dışına çağırdılar, ama seni çağırmadılar, sensiz orada ne yapacağını düşündü, teklifi kabul etmedi. Geri çevirdi. Sırf seninle türkiye de senin seçeceğin üniversiteyi seçecek, orada okuyacaktı. Hangi bölüm, puanı ne kadar düşük olursa olsun.
Zeki;
– Hassiktiiir! Hacı gülle ben orasını duymadım sarjım bitti de.
Telefonun hoparlöründen Zeki’yi duyuyorduk.
Ferhat;
– Kapat Zeki kapat. Çok yazmasın.
Zeki;
– Aynen hacı, ben uyuyacam bak gelmeyin sikerim. Hadi by.
Telefonu kapattım. İlayda’nın yanına gittim oturdum.
Ben;
– Çok özür dilerim. İnan böyle olsun istemezdim. Sen çok iyi bir kızsın benden de iyilerini hak ediyorsun. Üniversite de çok kişi çıkacak karşına. Ama benim durumum farklı İlayda. Ben yengeme yıllardır duygular besleyen insanım. Seninleyken beslemedim mi? Besledim. Onun yanında oldum. Ama hep ailelerimiz neder korkusu ile yakınlaşamadık uzak olduk. Şimdi herkes bizden yana. Ben aşık olduğum bir kadını ortada bırakamam. Özür dilerim lütfen geri ara ve teklifi kabul et.
Melisa ağlayarak boynuma sarıldı;
– Her şeyden önce senin bu kalbine aşık oldum, sevdim ben. Açıkçası yengene aşık olduğunu düşünemezdim bile. Teklifi kabul edeceğim. Düğün de de rahat olun yanınızda olacağım.
Melisa;
– Hayır çifte düğün falan istemiyorum o kadar da uzun boylu değil. Senin gözlerinin içine bakarak. Evlenemem ben.
– Hayır melisa lütfen. Belki de son kez bir arada olacağız. Yalvarırım bozma. Herkes üniversiteye gidecek, bak bana. Ben bile yurt dışına gideceğim. Dağılacağız. 4 yıllık arkadaşız. Sırf bir ilişki bozuldu diye bu düğün iptal olamaz. Ayrıca Kuzey kadar delikanlı birisini ben tanımadım. Teşekkür ederim yüzüme gelip söylediğin için.
Gözyaşlarını sildi. Kapıdan dışarıya çıktı. Arabasına binip gidiyor. Biz arkasından bakıyorduk.
Mete;
– Ah be abi. Neyse ben içmeye gidiyorum kimler geliyor?
Ferhat;
– Beni yaz.
Ben;
– Kambersiz düğün olmaz.
Melisa;
– Gelinsiz düğün hiç olmaz.
Ben, Ferhat ve Mete melisa’ya bakıyorduk.
Melisa;
– Ne bakıyorsunuz oğlum? Tek başıma mı içeyim?
Ferhat koluna girdi Melisa’nın;
– Zilliye bak hele zilliye içecekmiş. Yürü kız zilli seni.
Arabaya bindik. Her zaman takıldığımız bara. Kuşadasına gidiyorduk. Yolda sohbet ederek bara gelmiştik. İçeriye girip bir köşeye geçtik içkilerimizi söyledik.
Ferhat;
– Vay be Melisa ciddi ciddi evleneceksiniz demek Zeki ile
Melisa;
– Evet dedim de kafam karışık ya.
Ben;
– Ne kafan karışık? Kızım bak çocuğa tamam dedin istemiyorsan söyle üzülmesin sonra.
Melisa;
– Hayır istiyorum da Zeki’yi biliyorsunuz.
Mete;
– Zeki iyidir, bakma saf biraz ama altın gibi çocuk kızım 4 yıl beraberdik lan senide biliyorum onu da.
İçkilerimiz geldi, içiyorduk. Nur yanımıza geldi;
– Ooo kimleri görüyorum nerelerdesiniz siz?
Ben;
– Sorma gelemedik fırsat bugüneymiş.
Nur;
– Özledik valla.
– Hani Merve nerede?
– Bursa’ya gitti o. İşleri var biraz.
– Hadi ya iyi gel otur.
– Yok canım arkadaşlar var görüşürüz daha sonra.
– Peki.
Nur yanımızdan uzaklaştı. Melisa içkisini kafasına dikti.
Ben;
– İlayda iyi mi sence Melisa?
– Bilmem iyidir herhalde.
Baya bir süre barda içtik, telefonum çalıyordu Zeki arıyordu;
– Alo efendim Zeki.
– Hişt hacı gülle, bara gitmişsiniz, akıyormuşsunuz. Bak yengene güzel bak layn!
– Ne bağırıyon amk kulağımı siktin.
– Hacı Özge yengen gibi benim hatuna da kaymazsın değil mi lan?
– Ne alaka oğlum?
– Ne bileyim yengen ya Melisa bundan sonra.
– Merak etme Zeki eve geçeceğiz zaten şimdi.
Melisa elimden telefonu aldı;
– Zeki ne yapıyorsun iyi misin?
– İyiyim şekerim, götüm uyuştu sadece yatmaktan. Geç kalmayın eve geçin artık bensiz takılıyorsun barda ayıp oluyor yani, evli kadın sayılırsın sen artık.
– Merak etme Zeki üç tane kavalyem var bir şey olmaz bana.
– En çokta ondan korkuyorum ya kızım.
Telefonu kapatıp uzattı Melisa, arabaya gidiyorduk, Melisa yolda kusmaya başladı. Hastaneye gidelim dedik kabul etmedi, arabaya atladık, beni eve bıraktılar onlarda evlerine gitmek için ayrıldı. Kapıyı çaldım Özge açtı kapıyı.