AMAÇSIZCA BAŞLAYAN 9.12

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 KOMŞU

Saat 3’e geliyorken, Tai aklıma geldi. Telefonu elime aldım, aramak için hamle yaparken karşı aramada Sevim diye kaydettiğim en son ki evli çift vardı. Esat Bey’in karısı. Bekledim, sonra açtım.

-Mete?

-Serap! Pardon, Serap hanım, nasılsınız?

-Serap de aşkım, iyiyim sen nasılsın?

-Ben de iyiyim.

-Müsait misin?

-Evet.

-Harika, gel sana yemek ısmarlayayım. Ayrıca konuşuruz biraz aşkım” dedi.

-Ben ısmarlar isem, kabul ederim.

-Ay siz erkekler ve şu egolarınız, öldürüyor biz kadınları. Tamam, sen bilirsin” diyerek adresi verdi. Karşı tarafta, cadde bostan da bir restoran ismiydi. O tarafa doğru nasıl gidim derken, vapur + taksi ile güzel olur dedim, yola koyuldum. “Zaten böyle bir karı koca, Ümraniye’de oturmazdı ya amk” diyerek, yola koyuldum.

Belirttiği yere gittiğimde, önünde evrak çantasına benzer çanta sandalye de, dosyalar masada, etraftaki herkes yemek yerken, o çok rahat bir tavırla şarap ikram etmiş, notlara bakıyorken gözlük takmış, saçları düz, diz hizasında dar yırtmaçlı etek, kırmızı parlak rugan sivri burun topuklu ayakkabı ile bacak bacak üzerine atmış, ortamdan bağımsız takılıyorken, masaya geldiğimde; “-Öhö öhö” dememle başını kaldırdı. Kocaman güldü güzel dişleri ve ince dudaklarına rağmen büyük çenesi vardı ama, Angelina Jolie tarzıydı ve çok güzeldi.

-Ohh gelmiş yakışıklım” diyerek ayağa kalkarak kollarını açtı, bana sıcacık sarıldı.

Çok ilginç bir karakterdi bunlar, karı kocalı.

-Yoruldun özür dilerim canım” dedi, şarabına uzanıp bir dikişte içti, sonra ekledi; “-Ben kurt gibi açım, dersler beni yordu bugün. Ne yiyoruz?” diyince,

-Bana her şey uzar. Sen?

-Ben Ton balıklı vegan salata ve yanında beyaz şarap, devam” diyerek bardağını eline aldı.

-Hmmm, bakıyorum fit kalmak için sipariş. Ben de aynısından isterim” dedim. Güldü.

-Şarap?” dedi.

-Neden olmasın.”

Siparişler verildi, o da dosyaları toplarken, dosyalar ders notu gibi olduğunu gördüm. Hocayız demişti. Ayrıca okullar kapalı olmasına rağmen, “-Yarın okul var” demişti.

-Okullar kapalı ama, hem notlar hem de okul var. Ne öğretmenisiniz?” diye sordum.

Gözlerini kıstı, tartar gibi yaptı. Sonra anlattı; köklü bir özel okulda eğitim görevlisi imişler. Kendisi Doçentliğe hazırlanırken, eşi Esat bölümde ders veriyormuş, o zamanlar Esat Doçent imiş, şimdi kendisi Doçent, eşi de doktorasını yapmış, bölüm dekan yardımcılığına gelmiş. Kendisi mezun olduktan bir sene sonra çıkmaya, ardından evlenme derken;

-Peki ama gençsiniz, sen de o da.

-Ben 38 yaşındayım. Esat 47″ dedi.

-Ama” dedim, kendisi böldü.

-Tanışırken biraz küçük söylemiş olabiliriz. Anlarsın ya” diyerek göz kırptı. Gizlilik ve cezbedicilik için. Bence sorun yoktu.

-Anladım.

-Ben uluslararası ilişkiler dersi veriyorum. Esat genelde haftada en fazla 6 saat ders verir, onun işi siyaset tarihi, ama bazı dönemler siyaset gelişim ve değişimi gibi derslere de girer. O kendi bileceği iş.

-Hmmm. Çok iyi. Ayrıca şaşkınım.” dedim, gülümsedi.

Yemekler servis edildi, yerken bu sefer ben sorguya çekildim. Ailemden, okuldan, hobilerden söz ederken, spordan girdim, annemin babamın durumundan çıktım. Babamın durumunu anlatıp anlatmama da kararsız kaldıysam da, “-Yurt dışında, ayrı yaşıyorlar” diye yalan söyledim. Kafasını salladı.

-Ne okuyorsun? Ya da karar verdin mi? Durum ne?” diye sordu.

-Tercih yapmadım. Babamla ilgili sorunlar vardı, ayrıca bu işe girdim, Onlyfans falan, inanın zaman nasıl geçti bilemedim. Dımdızlak ortada kaldım” dedim, yüzüm kızardı. Utandırmıştı bu durum. Sonuçta karşımda Doç vardı. Bu tarz kişiler eğitime önem veren kişilerdi.

-Aklıma bir şey geldi, ama bilmiyorum.

-Nedir?

-Seni bizim okula alalım.

-Alalım? O kadar kolay mı? yani, prosedür?

-Burslu bir şeyler ayarlatırız. Ama sen istersen. Ben sadece fikrimi belirttim.

-Ne bölüm?” diye sordum.

Bana baktı.

-Siyasetten anlar mısın?

-Anadan babadan haber kuşakları ile büyüdüm, ayrıca severim de, entrika, komplo vs. okurum kitapları.” dedim, ardından ekledim; “-Komplo kitapları bir yana, Cicero, Seneca, Machiavelli, Voltaire, Robespierre, Goethe, Walter Benjamin, Aristoteles, Farabi gibi kitapları da bitirdim. Günümüz teorisyenleri, Ekonomik Tetikçi yazarının kitaplarını da bitirdim” diyerek bitirdim sözümü.

Masaya oturduktan sonra hep gülümsüyor olmasına karşın, bu sefer bir gözünü kıstı, beni inceledi. Gözleri ışık saçtı bir an sanki.

-Gerçekten okudun değil mi?” dedi.

-Hı-hı” dedim, ağzıma attım bir çatal salata, çiğnerken kafamı da salladım. Tam çiğnemeden yuttum, devam ettim;

-Kitap okumanın faydalarından nemalanıyorum sanırım, inek olmanın gerçek hayatta da birçok işe yaradığını görüyorum sanırım bu bakışlarının karşısında.” diye bitirdim. Ama ardından ekleme yaptım; “-Öte yandan gerçek hayatta da ‘inek olmanın yararı’ derken, inekler geçekten yaşamıyor mu? Gübresi, sütü, eti, derisi ile varlığı her işe yararken, insanın “inek” olmasından kıyasla küçümsenen bu bakış açısında, aslında arada ‘bir işe yarayan insan olmamalı mı’ aslında?” diye bir cümle kurdum. Bunu neden dediğimi bilmiyordum ama, aptallık hissi oluşturdu, bu sebepten bir dikişte şampanyayı bitirdim.

-Zeki çocuk” dedi bana. Elini yanağıma koydu.

-Ellerinin sıcaklığı harika” dedim.

-Hadi kalkalım, bize gidelim” dedi.

-Size mi?

-Evet.

-Esat Bey?

-O Ankara’ya gidiyor. Bu gece yok.

-Vaow.

-Vaow ya! Gel, hem kariyer planı yapacağız, seni küçük Edmund Burke seni” diye ayağa kalktı.

Bu kadının bu otoriter tavırları beni azdırıyordu…

Girdiğimiz bina çıktığımız restoranın iki sokak arkasında, sahili gören eski yapılı sitelerden biriydi. Dışarıdan görünen huzur, binanın içindeki serinlikle birleşiyor, en üst kata asansörle çıktığımızda, daire kapısından içeriye girdiğimizde ise, eski İstanbul denilen, ya da o zamanlara ait ilk yapılan sitelerin özelliği olan genişlik kavramı direkt göze çarpıyordu. Evin içinde çok eşya vardı ama çoğu eski sayılabilirdi. Eski ama şık olan, adeta müzelik gibi.

-Esat’ın babasının eviydi. Burada büyüdü. Evin eşyaları şuan antika olarak satılabilecek standarda sahip. Elbette sağlamlar, rahat olabilirsin, yani tedirgin olmaman için bu açıklamaları yaptım” diyerek göz kırptı. Kırmızı rugan ayakkabısını çıkartarak attı ayakkabılık orasına, çantasını da bırakıverdi. Ben de her zaman taşıdığım sırt çantamı bıraktım, ayakkabıları çıkarttım, onu gittiği yöne doğru ilerledim. Götünü kıvırması beni benden alıyordu. Topukluları çıkarttıktan sonra az daha kısalmış, zayıf bedenini her türlü kullanıma açıyordu. Ama mutfağa yöneldi, su çıkarttı, içti, bana da ikram etti, salona doğru elimden tutarken, elinin sıcaklığı gerçekten fazla olmasına karşın, kemikli ince ve bakımlı olması, iç gıcıklıyordu. Salona geçtik, kaldığımız yerden sohbete devam ettik.

Ne kadar konuştuk bilmiyorduk ama, o banyoya gittiğinde, ben de annemi aradım, arkadaşımda kalacağımı söylediğimde;

-İyi alıştın. Evin yok mu oğlum senin? Dikkatli ol” dedi, ama sitemkardı. Son birkaç gün aramız biraz iyileşme göstermiş, eskisi gibi sıcak davranıyordu bana, teyzemde de biraz düzelme olmuş, ev yemeğini daha çok kendisi yapmaya, dışarıda beraber vakit geçirmeye, alt kattaki komşumuza dedikodu yapmaya gidiyorlardı. Yeni düene alışmıştık. Salonda yatıyor olmam biraz bende rahatsızlık oluştursa da, sorun yoktu. Halledilebilir bir şeydi.

Sevim geldiğinde, üzerinde gecelik, bacakları pırıl pırıl parlıyordu. İnce gecelik dantelli pamuk şeker renginde, Barbie gibi olmuştu. “-Süpersin” dedim.

Az evvel oturduğu koltuğa geldi, elini karnıma atıp tshirtten göğüslerimi okşamaya başladı.

-Burada mı yoksa kocamın yatağında mı sikmek istersin?” dedi fısıltıyla. Tahrik etmeyi çok iyi biliyordu. Sonrasında elini sikime attı.

-Odana gidelim” dememle,

-Çıkar üstünü, tutup çekeceğim” dediğinde anlamadım ama, donu tshirtü çıkartınca, elini sikime atmış, çekerek beni odasına götürdü.

-Bu sefer iki sevgili gibiyiz. Kural, görev, iş yok” dedi ve sözü biter bitmez göğsüme nefesini verdi, rujlu dudaklarını boynuma yapıştırdı, benim onun memesini emdiğim gibi benim meme ucumu emmeye başladı. Garip bir histi ve ara ara hafiften çenesini kasıyor, ısırık atmaya çalışırken, spor ve protein sayesinde kalıp kalıp kütleli göğsümü boş eliyle kavrayıp avuçluyor gibiydi. Kafamı tavana kaldırdım ve o an tavanda ayna olduğunu gördüm.

-Ayna mı o?” dedim.

Emmeyi bıraktı ama nefesini göğsüme vererek; “-Hı-hı” dedi.

Bir müddet öyle yaparken, sikim iyice dikilmiş, ayakta hareketsiz durmaktan da sıkılmışken, sol bacağımı yatağa kaldırdım. Geri çekildi soluk soluğa, göğsüm hep ruj olmuştu. Kahverengi gözleri kocaman olmuştu. Elimi saçına geçirdim ama nazikçe çekerek bacak arama soktum kafasını. Ağzını açarak toplarımı ağzına soktu, diliyle onlarla onamaya başladı. Nefesini götümde hissediyordum. Elleriyle adeleli bacaklarıma atmış destek alırken, ben ara ara basıyordum yüzünü bacak arama. Taşaklarımı bıraktı ve götümü dillemeye başladığında istemsizce; “-Ahhh” dedim, sonra dili öncen arkaya badana yapmaya başladığında zevk denizindeydim.

-Kılsız, cillop gibi olman ayrı bir zevk veriyor yalamaya.

-İki günde bir kesiyorum. Yani uzamadan” dedim. Sonra sikimi sol eliyle dibinden kavradı, kafası mantar gibi kocaman olmuş yerine şarkı söylemeye hazırlanan solist gibi dudaklarına yanaştırdı. Sonra öpücük verdi, ama alttan da sıkıyordu kamışımı. Ağzına aldı ve emmeye başladı, tekrardan gözümü kapattım ve anın tadına varırken boşalmaya yaşlaştığımı hissettim. Zaten bir saattir erekte ve donumu zorluyordu. Onu çenesinden tutarak kaldırdım, salyaları dudaklarının kenarından ruju ile akıyordu. Alnına öpücük koyup dudaklarına yapıştım; “-Mmmmm” diye mırıldanarak birkaç saniye öpüşünce, itti onu yatağa. İnce bacaklarını bileklerinden tutup geri ittim pergel gibi ve amı tabak gibi çıkmış, gül gibi dudakları vardı. Sulanmıştı. Az önce dudaklarına yapıştığım gibi bu sefer am dudaklarına yapıştı ve hunharca emmeye, kıvrımlı dudaklarını ağzımın içine alıp emmeye, geri çekerek kafamı esnetmeye, sonra dilimi içeriye G noktasına sokup, bastırıp sonra ileri geri yaparken, ellerini saçına geçirmiş, daha çok basarken, omuzlarımdaki bacaklarını enseme dolamış, iyice basmaya başlamıştı. Nefesimi amına veriyordum. Çok zayıf olmasa da, 1.67 olmasından dolayı yanıma çıtı pıtı kaldığından pek bir gücü yetmiyordu ama, zangır zungur titremeye başladığından, ağzıma am suları geliyordu. Ne iğrendim, ne çekildim geri. Artık kadınların her kokusuna, her suyuna, her hareketine harandım. Göt kokularına bile alışmış olduğumdan, emmeye, am suyunun ekşi ve o ahenkli kokusunu koklayarak sevişmeye devam ettim. Orta parmağımı göt deliğine soktum birden, “-Meteeee” diye inledi feryat ile ve parmağımı götünde sağa sola çevirip, önden dilimle, arkadan parmağımla deliyorken, artık sikmek zorundaydım. Kafamı çekerken geri, kafakola almış olduğu bacaklarından kurtulmak için güç kullandım.

-Boğacaksın beni orospu” dedim.

← Önceki Hikaye
AMAÇSIZCA BAŞLAYAN 9.11
Sonraki Hikaye →
AMAÇSIZCA BAŞLAYAN 9.13
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar