BÖLÜM 20.2 [SELİNİN KUSURU VE SÜRTÜNMELER]
Ben Yağmur'un ayaklarına doğru bakmamak için sanki vatan, millet mücadelesi veriyordum. Ama nedense Yağmur'un gülüşü gittikçe artıyor, gözlerime bakıyordu.
“Yağmur!”
Y: E-evet?
“Şey ayaklarını indirir misin?”
Y: Neden ya? Çok rahat ediyorum!
“Lütfen Yağmur!”
Y: Hayırdır n'oldu? Etkilendin mi yoksa sen!
“Rahatsız oldum diyelim.”
Y: Sen ve böyle şeylerden rahatsız olmak? Sen, sen?
“Amacın ne Yağmur ya? Gözünü seveyim dalga mı geçiyorsun benimle yoksa?”
Y: Ahahahah! Tamam, tamam! Kusura bakma, küçük bir şakaydı sadece.
“Aynen şakaydı şaka! Hahaha!”
Y: Hadi konu değiştirelim. İki lafın belini kıralım lütfen!
“Ne konuşacağız ki?”
Y: Vardır sende bir şeyler!
“Ya ben şunu merak ediyorum!”
Y: Neyi?
“Dün ağlıyordun, baya kötüydün ama bugün sanki dün yaşanmamış ve bu olanların hepsi bir rüyaymış gibi davranıyorsun, hatta hareket olarak bile seni garipsedim diyeyim!”
Y: Aras dün dünde kaldı! Artık ben hayatımın yeni çizgisinde seninle ve dostlarımla ilerlemeyi tercih ederim.
“İyi bakalım ilerle ama yine yanlış kararlar verme! Sonuçta ağlayan sen oluyorsun, biliyorsun değil mi?”
Y: Kararımın içinde bulunan kişi beni ağlatacak kötü bir şey yapmıyor şu geçtiğimiz süreye kadar! Yani pek de ağlarım gibi durmuyor.
Ne yapmaya çalışıyor anlamıyorum? Benim tanıdığım Yağmur olamazdı bu! Bu kesinlikle başka bir şeye dönüşmüştü. Karşımda düne kıyasla pısırık olmayan, lafını çekinmeyen, sözünün arkasında duran ve biraz da caydırıcı bir yapıya sahip Yağmur'du.
“Sen de bu kadar eminsen eğer, bana da susmak düşer o zaman!”
Y: Şey bilardo oynayalım mı?
“Nereden çıktı bu kızım?”
Y: Allah allah, bir yerden çıkmadı! Sadece canım oynamak istedi yani. Olamaz mı hem?
“Olur, olur! Haydi gel atalım biraz!”
Yağmur önüme geçti ve aşağı kata inmeye başladık. Kısaca bahsetmek gerekirse, aşağı kat tam bir oyun merkezi gibiydi. Haluk abi yeri geldiğinde, arkadaşlarıyla orada kumar bile oynardı.
Küçük bir bowling alanı bile vardı ve çocukken onun sayesinde bowling öğrenmiştim.
[Yıllar önce 8 yaşındayken]
Ha: Aras küçük dostum. Şimdi şu delikleri görüyor musun?
“Evet Haluk Abi!”
Ha: Şimdi elini getir ve parmaklarını benim yaptığım gibi yap bakalım.
“Böyle mi Haluk abi?”
Ha: Aferin aslanım. Şimdi senin eline bu bowling topunu yerleştireceğiz ama merak etme, sana destek vermeye devam edeceğim tabii ki.
Topu elime yerleştirdiğinde, parmaklarım deliklerden içeri girdi. Elim sanki yer çekimine karşı koyamayıp, yere yapışacak gibiydim.
“Haluk abi bu biraz ağır!”
Ha: Merak etme aslanım! Sana destek vereceğim ben. Şimdi şuraya küçük adımlar atalım.
Birlikte adımları atmıştık. Topu ileri geri elimden çıkarttırmadan hareket ettiriyorduk. Haluk abi durmadan bana tavsiyeler veriyordu ve yaparsam çok iyi oynayacağımı düşündüğünü belirtiyordu.
Ha: Hadi koçum 3 dediğimde, topu sallayacaksın tamam mı?
“Tamam abi!”
Ha: 1, 2, 3...
Topu elimden güzelce yuvarladım ve top parkenin üstünde hareket etmeye başladı. İkimizde meraklı gözlerle bakıyor ve bekliyorduk!
[Lobutlar devrilir]
“Oooleeeey!”
Ha: Helal sana be koçum! Ne güzel attın be öyle!
“ Cidden mi?”
Hemen beni kucakladı ve yanaklarımı öpüp "Tabi oğlum! Baksana bütün lobutlar devrildi!" demişti. Harbi harbi devirmiştik.
Bende o an büyük bir neşeyle göğsüm kabarırcasına, kendimden fazlasıyla gurur duymuştum.
Df: Haluk! Bu büyüyünce, siz baya iyi kapışırsınız gibi duruyor!
Ha: Olsun be! Kapışırız Arasımla Defne ablası. Hem o da benim oğlum sayılır!
De: Vallaha hem bizim kız ile kardeş gibiler! Acaba annesinden istesek mi bunu!
Ha: Bakarız, hem gerekde kalmaz gidip gelmesine...
[Şu an]
Y: Aloo! Araaas!
“Hı!”
Y: 10 saniyedir sana sesleniyorum! Ne oldu bir anda daldın gittin?
“Hiç! Aklıma eski anılar geldi o kadar!”
Y: Haydi seç o zaman bir sopa kendine, başlayalım oynamaya!
“Hemen seçiyorum tatlım!”
Y: Tatlım falan? Gözü bize mi diktin Aras Bey!
“Hahahah ağız alışkanlığı kusura bakma, bir anda çıkıverdi!”
Y: Sorun yok ya hoşuma gitti hem!
“Ben sopamı seçtim! Sen de seçtin mi?”
Y: Ohoo çoktan!
“Başlayalım o zaman!”
Toplar otomatik olarak ayarlanmış ve oyuna hazırdı. Tek yapmamız gereken, oyunda birbirimize acıma duygusu yapmadan oynamaktı.
İlk vuruşu yapmak için baya bir eğildi ve sarı elbisesinin etek kısmı, beyaz bacaklarını iyice açığa veriyordu.
Yağmur'un elbisesi, götünün hatlarını iyice ortaya çıkartıyor ve sapıkça duygular hissetmemi sağlayacak gibi duruyordu. Ancak karşı koymam gerekiyordu. O benim arkadaşımdı...
Sıra ile kaçırdıkça atışlar değişiyor ve bazen o geçiyor, bazen de ben geçiyordum. Bir ara eğildim ve topa bakarken, bilardo masasının karşısına Yağmur geçti ve dekolteli elbisesinin içinden memeleri gözükecek şekilde, bir anda eğildi.
Bir anlık duraksadım ve Yağmur'un gözlerine derin derin baktım. Suratında şeytani bir gülümseme ile bana baktı ve "haydi topu atmanı bekliyorum!" diyerek. Dikkat dağıtma eyleminde bulundu.
“Tabi tabi!”
Y: Ya cidden öyle Aras!
“Tamam o zaman”
Ben sırayla topları deliğe aynı kılıcı kınına sokarcasına soktukça, Yağmur dekoltenin içindeki memelerini daha da belli ediyordu. Neredeyse, ucunu görmeme bir şey kalmamıştı bile!
Maalesef ki bir atışı gözlerim o dolgun memelerine kaydığı için kaçırınca, Yağmur güldü ve kalçasını kıvırtarak geldi. Kibarca önüme geçti, eğildi ve bir anda kalçaları kasıklarıma değdiği an, kafamın içerisinde şimşekler çakıverdi!
İçimden kendi kendime; kendine hakim ol! Ne olursa olsun, o senin en iyi arkadaşın! Sana sırnaşmasına izin verme ve asla o aptal düşüncelere girme Aras asla!
Diyerek kendimi tembihlemiştim. Tabii dinleyebilir miydim? Orası ayrı bir muaama sayılırdı!
Yağmur kafasını çevirip suratıma baktığı an, gözlerinden sanki alevler püskürüyordu ama öyle bir alev değildi! Şehvet, istek, sıcaklık ve, ve...
Y: Aras!
“E-evet!”
Y: Pike çekmek var ya hani! Onu bana göstersene!
“Tabi!”
Yağmur ile aramda bir şey kalmamış, kalçası kasıklarıma daha da sert yapışmıştı ve sırtını da göğsüme yasladı. Ben de bir taraftan tutarken, diğer taraftanda eğilerek Yağmuru da eğmiş oldum birazcık.
Nefes alış verişleri artıyordu. Bense kendimi zorlamama rağmen, hareketi göstermeye odaklansam bile alttan sikimi kontrolde tutamamıştım.
Sikim, kumaş pantalonun içerisinden viyana kapısına baskı yapan Osmanlı ordusu misali baskı yaparak, Yağmur'un göt yanaklarına temasta bulunuyordu.
Yavaşça hareketi gösterirken sikim daha da temas edince Yağmur hafif bir "oh!" sesi çıkarttı. Duymama rağmen, sanki duymamış gibi davrandım ve hareketi gösterip, geri çekildim. Yağmur hemen eliyle yüzünü sıvazlayıp, bana döndü.
Y: Teşekkür ederim gösterdiğin için!
“Ne demek! Sadece yardım ettim!”
Biraz daha oynadıktan sonra, oyunu kazanmıştım ve birlikte kenarda oturup, hiç konuşmadan birbirimizin gözlerine kilitlenmiştik. Yağmur sanki bir şey söylemek istiyordu ama bunu da söylemekten çekiniyor gibiydi.
Y: Yok bir şey!
“Bir şey demedim sana ama?”
Y: Seni tanıyorum, sen de beni tanıyorsun. Sadece birbirimize bunları söylemiyor ya da üstünü kapatıp, devam ediyoruz Aras.
Kendisine tek bir kelime bile etmedim. Çünkü, son derece haklı sayılırdı bu konuda. Sadece sustuk ikimizde. Bunu söyleyince şunu da anlamıştım içten içe. Yağmur dünkü olaylar yüzünden olan sinirini, benimle atmak istiyordu!
Ama bu sinir atma, öyle vurdulu kırdılı değildi. Bunu düşünmemek zor değil. Yağmur tabi bana kiminle aldatıldığını bile söylememişti! Hatta ben niye bunu sormadım ki?
“Yağmur!”
Y: E-evet!
“İlker seni kiminle aldattı?”
Y: Bi-bilmiyorum Aras!
“Nasıl bilmiyorsun?”
Y: Dün dünde kaldı Aras! Bugüne odakl-...
“Kiminle? Söyle, şimdi!”
Y: Emin misin kalbin kırılabilir!
“Selin mi?”
Y: Nereden anladın?
“Konuyu her zaman söyleyen ve kimleri, nereyi, nerede, ne zaman içerdiğini anlatan birisisin Yağmur! Ama bunu benden çekinmen iki şeyi açıklıyor. Birincisi: İlker seni ya hiç sevmediğin birisiyle aldattı. İkincisi: Benim tanıdığım ve baya yakınımda olan birisiyle aldattı!”
“Ve sen Selin'in ne huyunu ne de suyunu severdin. Dün benimle bile konuşurken, yakışıyordunuz dediğin an suratında bir ekşime oldu sanki!”
Y: Haklısın...
“Şimdi söyle bana! Beni Selinden intikam almak için mi bugünkü yemeğe davet ettin? İyice yakın olup, sana karşı duygu beslememi isteyip, sonra da birlikte olduğumuzu hem ona hem de İlker'e göstermek mi istedin?”
Y: E-evet!
“Bunun için de böyle giyinip, ayaklarını sehpa'nın üstüne atmalar ve sürtünmeler, eğilmeler, gözüme falan anlamlı anlamlı bakmalar!”
“Bravo sana! Kötülediğin Selin gibi davranmaya çalışıyorsun şu an!”
Y: Çok Özür dilerim ben senden!
“Sikeyim özrünü, ben gidiyorum!”
Ayağa kalktım ve merdivenden yukarı doğru çıkarken, arkamdan da Yağmur bana durmam için yalvarıyor ve özür diliyordu. Bense hiç önem vermeden yolumdan ilerleyip, kapıya geldiğim an kapı açıldı.
Ha: Araaaaaasss!
“Haluk Abi!”
Df: Aras?
“Defne Abla?”
Ha: Hahahahaha Aslanım neredesin uzun süredir yaa!
Haluk abi bana bir anda sarıldı ve ben de kendisine sarılıp “Yağmur çağırdı. Ben de günlerdir gelecektim ama kısmet olmuyordu geldim!” dedim.
Df: O zaman yemekte bizimlesin?
“Evet Defne Abla!”
Ha: İçeri geçelim o zaman!
“Tabii!”
Birlikte tekrar içeri geçtik ama ben ne Yağmur'a bakıyor ne de laf atıyordum. Sadece Defne abla ve Haluk abiyle geçen zamanda neler olup, bitti falan onları konuşuyorduk.
Ha: Aslanım gelirken haber versen olmaz mıydı? Sevdiğin şeyler yapar öyle otururduk birlikte!
Df: Cidden Aras!
“Olsun ben elim boş gelmedim! Yağmur'a sorun 2 şarap 1 tane de vodka getirdim. Senin sevdiğinden Haluk abi! Defne abla içinde mis gibi şarap aldım. Diğer şarapta öneri!”
Ha: Vaaaaay kardeşim benim be!
Df: Aldığına göre içeceksin?
“İçerim Ablam niye olmasın!”
Df: O zaman ben şimdiden masayı Yağmur ile kurmaya başlayayım! Siz de biraz özlem giderin.
“Yardıma gerek va-...”
Df: Sen bizim oğlumuz sayılır ayrıca misafirimizsin. Biz varken sana iş yaptırmak ayıp olur. Otur ve bekle!
Ha: Evet aslanım!
“Tamam o zaman oturayım!”
[1 Saat sonra]
Hep birlikte masaya oturmuş, sohbet ede ede yemekleri yiyor ve maziler hakkında karşılıklı konuşuyorduk.
“Elinize sağlık yemekler nefis!”
Df: Afiyet olsun! Bol bol ye!
“Yemem mi abla ya!”
Ha: Eee Aras! Kusura bakma babanın olaydan sonra hiç görüşemedik!
“Estağfurullah abim!”
Y: Birazcık aslında babana kızgın!
Ha: Benim de paraları sömürüyormuş meğerse. Ödenen paralar arasında benim de hesabıma para gelince, kafa o zaman attı.
“Babam bir aptallık etti ama ben ekibimle elimden geleni yaptım! Umarım böyle de devam edecekler!”
Df: Edecekler mi? Sen yok musun ya da holding'i sattın mı?
“Yok sadece okula dönme kararı aldım ya, beni ilgilendirmiyor artık orada dönen işler!”
Ha: Bak Allah var! Sen harbi iyisin bu konuda. Bazı duyumlar aldım, sizin şirketten arkadaşlar var. Herkes seni övüyor. Tutumun falan. Yani helal olsun oğlum. Sen bu işin okuluna da gitmedin ama iyisin yani.
“Sağ ol abim!”
Df: Tamam artık yemekler bitsin yoksa tatlı yenilmez ve şarapları özel getirttiğimiz peynirle yiyemezsiniz!
“Haluk abi Defne abla bizi kıskandı!”
Ha: Bence de öyle! Neyse yiyelim de laf yapmasın! :D
“Pardon Defne abla! Dediklerin bir emirdir bizim için!”
Df: Haahhahaha...
BÖLÜM 20.2 SONU