Adım Aslan, 1,75 boyunda, yaklaşık 70 kilo, beyaz tenli, hafif sarı saçlı biriyim. İsmim burcumdan geliyor. Daha küçükken ailemi bir trafik kazasında kaybettim. Geriye kalan akrabalarım da yoktu. Küçük yaşta kimsesiz kalınca yetkililer beni bir yurda yerleştirdi. Ailemi zaten hatırlamıyordum; tek bildiğim, babamın çevre mühendisi, annemin ise kimyager olduğuydu. Gözlerimi yurtta açtım desem yeridir. Oldum olası uyumsuz bir çocuktum; kurallar, kaideler umurumda olmadı. Ama sayısal zekâm gerçekten iyiydi, muhtemelen aileme çekmiştim.
Lisede sevdiğim arkadaşlarımın çoğu kötü yollara sapmıştı; kimsesiz çocukların başına sıkça gelen şeylerdi bunlar. Ben ise tamamen yalnız takılmaya başlamıştım. Kitap okuyor, ders çalışıyordum ama hâlâ uyumsuzdum. Yurt müdiresi Canan Hoca benden hiç hoşlanmazdı. Gerçi herhangi bir çocuğu sevdiğini de görmemiştim. Üstlerine yalakalık yapan, zenginlere paspas olan bir kadındı. Gün boyu makyaj yapar, şık kıyafetler giyer, denetim zamanlarında burnumuzdan getirirdi. Kırmızı bir Mini Cooper’la gelirdi; hiçbir çocuğun yüreğine dokunmamış bir kadındı. Kurallarına uymazsak en ağır cezaları vermekten çekinmeyen, psikopat bir tipti. Koruyucu aileler geldiğinde ise dünya tatlısı birine dönüşürdü. Ama eğer aile sonradan çocuğu istemezse, Canan Hoca o çocuğun hayatını zindana çevirirdi. Bir iki kez beni de koruyucu aileler aldı, ama benimle baş edememişlerdi.
Zaten bu aileler duygusal tatmin peşindeydi; içlerini rahatlatmak için çocuk alıyor, ama çocuğa bir şey vermiyorlardı. Lisede derslerim düzelmiş, hatta çok iyi bir seviyeye gelmişti. Bu hayattan kurtuluşumun tek yolu kendim olacaktı. Okul hayatı fena olmasa da yurt hayatı beni çok zorluyordu. Canan Hoca canı sıkkınsa keyfine göre ceza verirdi. En son zengin bir aile beni istemediği için yurtta kalmak zorunda kalmıştım ve bu durum Canan Hoca’yı sinirlendirmişti. Sürekli temizlik yaptırıyor, kişisel işlerinde asistan gibi yazı yazdırıyordu. Zengin aileler geldiğinde çay kahve taşıtıyordu. Bazen bana küfrediyor, hatta “Annen baban öldüğü iyi olmuş, sağ olsalardı yine seni sokağa atarlardı” gibi şeyler söylüyordu. Bu sözler bam telime dokunuyordu. Zengin aileler evlat edindiğinde komisyon aldığını biliyordum; yoksa bir yurt müdiresinin bu kadar lüks yaşaması mümkün değildi.
Canan Hoca kısa boylu, cüceyle kısa boy arasında bir kadındı. Zayıftı ama kısa olduğu için balık etli görünüyordu. Kendine bakardı, haftada en az üç gün pilates yapar, vücudu sıkıydı. Saçları açık kahverengiydi, aralara sarı attırır ve hep kısa kestirirdi. Kendini seksi hissettiği zamanlar gözlük takardı.
Yine bir gün bana zulmettiği sırada okulumdan bir belge geldi. Odasında makbuzları klasörlüyorduk. Okullar arası deneme sınavında birinci olmuştum. Bunu gören Canan Hoca birden heyecanlandı, beni tebrik edip yatakhaneye gönderdi. Ertesi sabah odasına çağırdı ve güzel giyinmemi tembihledi. Anladım ki yine bir aile gelmişti. İstemeye istemeye giyinip odasına çıktım.
Canan Hoca: Hoş geldin Aslan, yine çok şıksın, gel otur oğlum.
Yalakalık başlamıştı; beni pazarlamak için zemin hazırlıyordu. Odada orta yaşlarda bir çift vardı. İlk olarak adam kendini tanıttı.
Kudret: Merhaba Aslan, ben Kudret, yanımda eşim Neslihan. Nasılsın genç adam?
Ben: Teşekkür ederim efendim, iyiyim, siz nasılsınız?
Neslihan: Bizler de iyiyiz, ne kadar kibar bir genç.
Kudret: Evet hayatım, haklısın.
Canan Hoca: Öyledir Kudret Bey. Aslan bir tanedir. Hem çok beyefendi hem de çok çalışkan. Son deneme sınavında birinci oldu.
Neslihan: Mükemmel, tebrik ederim Aslan.
Canan Hoca: Aslan oğlum, sen bizi dışarıda bekle, biraz özel konuşalım, sonra seni çağırırım.
Bir süre dışarıda bekledim. Çift gerçekten kibar ve iyi niyetli görünüyordu. Giyimleri, kuşamları çok şıktı. Zaten lise son sınıftaydım; ailemin kazası yüzünden okula geç başlamıştım, sınıf arkadaşlarıma göre büyüktüm. Sınava az kalmıştı, sakin bir yerde çalışmak bana iyi gelebilirdi. Zaten sonrasında yalnızdım. Tekrar odaya çağırdılar. Yüzlerinde sıcak bir tebessümle beni karşıladılar. Kudret Bey lafı uzatmadan konuya girdi.
Kudret: Bak Aslan, lafı dolandırmayalım. Senin koruyucu ailen olmak istiyoruz. Okulunun bitmesine az kaldığının farkındayız, ama senin gibi başarılı gençlerin elinden tutmasını biliriz. İlk defa evimizi birine açıyoruz. Kibarlığın zaten ortada. İstersen son dönemde bizimle yaşa. İyi bir üniversite kazanırsan öğrenim hayatın boyunca sana burs vereceğiz. Ben başarılı bir iş adamıyım, büyük bir fabrikam var, bu şehirde birçok insana iş veriyorum. Herkes beni tanır, saygın bir aileyiz. Bize güvenebilirsin.
Canan Hoca kaş göz işaretiyle “kabul et” diyordu. Ben de açıkçası bunu istiyordum. “Tamam, çok isterim,” dedim. İçtenlikle sarıldılar. Hemen eşyalarımı topladım, ailemle ilgili her şeyi, hatta o korkunç kazanın gazete kupürlerini bile valizime koydum. Arkadaşlarımla vedalaştım. Canan Hoca yalandan gözleri yaşarmış gibi veda etti. Tam bir şeytandı.
Araba çok lüks bir arabaydı. Hep beraber bindik, ama yolda kimse tek kelime etmedi. Konuşuruz diye beklerken sessizlik ağır bastı. Eve 25 dakika sonra vardık, hâlâ yüzümde gülümseme vardı. Neslihan Hanım arabadan inerken eteği sıkıştı, bunu görünce istemsizce güldüm.
Neslihan: Neye gülüyorsun sen? Kes sesini, valizleri eve götür.
Şok olmuştum. Ayıp ettiğimi düşünüp özür dileyerek valizleri aldım. Ev iki katlı, güzel bir evdi. Bir hizmetçi vardı, haftada bir de bahçıvan geliyordu. Valizleri eve taşıdım. Kudret Bey yüzüme bakmadan ofisine geçti. İçeride benim yaşlarımda güzel bir kız vardı, adı Cansu’ydu. Beni görünce “Iyy, gerçekten mi ya?” deyip koşa koşa odasına gitti.
Koskoca evde bana tozlu, kirli, eski bir oda verdiler. Ebeveyn banyosu da vardı ama iğrenç durumdaydı. Hâlâ iyi niyetimi korumaya çalışıyordum; belki hazırlıksız yakalanmışlardı, diyordum. Valizlerimi bırakır bırakmaz hizmetçi odama geldi, beni salona çağırdı. Neslihan Hanım ve Kudret Bey beni bekliyordu. Heyecanla yanlarına oturdum.
Neslihan: Sana kim otur dedi? Kalk ayağa, karşımıza geç hemen.
Şaşkınlıkla dediklerini yaptım.
Neslihan: Buraya geldin diye samimi olamazsın. Bu evin kuralları var, aç kulağını dinle:
1. Hizmetçiye yardım edeceksin, sofrayı kuracak, çöpleri atacaksın.
2. Hava kararınca ortalıkta görünmeyeceksin, bizimle yemek yiyemezsin, sadece mutfakta yiyebilirsin. Odandan çıkamazsın.
3. Banyon ve tuvaletin ayrı, bizimle ortak alanlarda olamazsın.
Ben: Pardon, ama anlamıyorum. Bir hata mı yaptım? Böyle bir hayat istemiyorum.
Kudret: Hey, tüm prosedürler imzalandı. Canan Hanım iyi bir dostumuz. Buradan hiçbir yere gidemezsin. Üniversiteyi kazanırsan ancak bu evden çıkarsın. Şurada üç ay kaldı, başka çaren yok. Yurda da dönemezsin. Şimdi git odanı iyice temizle.
Gözlerim yaşlı bir şekilde odama geçtim, her yeri sildim, süpürdüm. Sonra mutfağa gittim, hâlâ gözlerim şişti. Hizmetçi Sevcan Abla halimi anlayacak gibi geldi, ama yine yanılmıştım.
Sevcan: Küçük piç, yanımda sakın ağlama. Git şu masayı sil, sonra tezgâhı temizle.
Sessizce dediklerini yaptım. Bir kap çorba ve yarım ekmek yedim. Dünden kalan bir tabak patlıcan yemeği de verdi. Yemeği yiyip her yeri temizledikten sonra odama çıktım. Nereye düşmüştüm böyle? Hizmetçisine kadar kötü bir evdi burası. Yurda da dönemezdim. El mahkûm direnecektim.
Günler geçti, bana yapılan zulüm bitmiyordu. Sanki eve geçici bir köle almışlardı. İki ay geçti, bir gece uyku tutmadı, yatakta bir o yana bir bu yana dönüyordum. Herkesin uyuduğunu düşünüp evde gezmek istedim. Odamın yanındaki Sevcan Abla’nın odası kapalıydı. Salona geçtim, kimse yoktu. Parmak uçlarımda yürüyerek üst kata çıktım. Koridorun başında Cansu’nun odası vardı, kapısı kapalıydı. Ama Kudret Bey ve Neslihan Hanım’ın kapısı aralıktı ve içerden sesler geliyordu. Gizlice dinlemeye başladım.
Kudret: Bence bu gecelik yeter, üç kere boşaldım. Benim yaşımdakiler bir kere boşalınca uyuyup kalıyor.
Neslihan: Off Kudret, banane milletten. Adam gibi sevişmiyoruz bile, üç kere boşalsan ne olur? Topu topu iki saat sürdü.
Kudret: Ya kadın, yat uyu. Terminator müyüm ben? Zaten canım sıkkın.
Neslihan: Kaç kere söyledim, hiçbir şeyden haberi yok diye. Hâlâ uzatma. Bir iki ayı kaldı. Üniversiteyi kazanınca defolup gidecek zaten.
Kudret: Ya haberi olursa? O dönem nelerle uğraştık, hatırlasana. Kimlere para yedirdik kurtulmak için. Canan da bize bok gibi çocuk buldu. Öğrenirse ailesinin bizim yüzümüzden öldüğünü, gelir bizi keser. Yurt çocuğu bu, ne yapacağı belli olmaz.
Neslihan: Nerden öğrenecek? Şirketi kapattık, yenisini açtık. Sık dişini, bu çocuk bize lazım. Cemiyete iyi insanlar olduğumuzu gösteremezsek sen asla belediye başkanı olamazsın. Bu çocuk bize lazım.
Öyle sarsılmıştım ki, başım döndü, sırtımı duvara yaslamak zorunda kaldım. Sessizce odama geçtim, hemen gazete kupürlerini çıkardım. Şirketin adı Power Holding’ti. İnternette araştırdım; yolsuzluk şikayetleri, haberler vardı. Ben hep elzem bir kaza sandığım için hiç araştırmamıştım. Annem ve babam onların şirketinde çalışıyordu. Onlar öldükten sonra şirket kapatılmış, yenisi açılmıştı. Artık her şey netti.
Annem ve babam kazaya değil, cinayete kurban gitmişti. Ama bunu ispat etmem gerekiyordu. Beni almalarının sebebi, başarılı olup onlara itibar kazandırmaktı. Muhtemelen cemiyete benim kimlerin çocuğu olduğumu söyleyip bunun üzerinden prim yapıyorlardı. Belediye başkanı olmak için bu sinsi planı yapmışlardı. Artık sulu gözlü, pasif bir çocuk olmayacaktım. Cezalarını çekeceklerdi. Adalet, geç de olsa yerini bulacaktı.