Kudret Ağa, Şule'nin hamile olduğu bilgisi karşısında şok olmuş, ne yapacağını bilmiyordu. Elindeki silahı Şule'ye doğrultmuş, öylece bekliyordu.
Nizam: Evet, hamile. Yapma.
Şule, babasının attığı tokadın etkisiyle kanayan dudağını silerken şaşırmış bir halde Nizam'a bakıyordu. Nizam, Kudret Ağa'ya çaktırmadan Şule'ye kaş göz yapıyordu. Oynadıkları bu oyun Şule'nin yaşaması için elzemdi. Kudret Ağa'nın eli ayağı boşalmıştı. Sıla bahçedeki sesleri duyup koşarak dışarı geldi. Ne olduğunu anlayamayan Kudret Ağa, silahını Sıla'ya doğrulttu. Şule korkuyla birkaç adım attı.
Şule: Dur. Onun bir suçu yok. Ne yapacaksan bana yap.
Kudret Ağa silahını tekrar Şule'ye doğrulttu. Bu sefer Sıla, ablası için endişeleniyordu.
Sıla: Baba bir şey yapma yalvarırım.
Kudret Ağa: İçeri gir.
Sıla: Baba lütfen dedim.
Kudret Ağa: Sana içeri gir demedim mi ben?
Şule: Hadi ablacığım, sen içeri gir. Ben de birazdan geleceğim.
Sıla ablasının sözleri üzerine biraz rahatlamış olacak ki koşar adımlarla içeriye girdi. Kudret Ağa hâlâ silahını Şule'ye doğrultuyordu.
Kudret Ağa: Birazdan sen de gelecen ha? Doymadın mı orospu? Bir de çocuk peydahlamak ne?
Şule: Kes sesini. Doğru konuş benimle. Ne yapacaksan yap artık.
Kudret Ağa: Ya o Halit iti? Nasıl hala yaşıyor? Öldürmedin mi?
Şule: Bir kurşun sıktım. Kan kaybından ölür dedim. Ne bileyim ben? Kurtulmuş demek ki.
OLAY GÜNÜ
Şule yatakta bağlı şekilden sırt üstü yatan Halit'in alnına son bir veda öpücüğü kondurdu. Halit hala yatakta çırpınıyordu.
Şule: Hoşçakal sevgilim. Umarım beni affedebilirsin.
Şule silahın namlusunu Halit'in üst bacağına dayayıp tek el ateş etti. Arabanın yanında bekleyen Nizam, gelen silah sesinden sonra rahatlamıştı. Artık abisi önünde bir engel değildi. Halit acıyla irkilip bağırmaya başladı. Şule, Halit'e son kez baktıktan sonra yavaşça odadan çıkıp merdivenlerden inmeye başladı.
İner inmez ağlayarak önündeki duvarı yumruklamaya başladı. Konakta üçünden başka kimse yoktu. Biraz sakinleştikten sonra telefonuna sarıldı. Halit'e birinin müdahale etmesi lazımdı. Aklına hemen Doktor Gamze geldi. Aramaya başladı. Şule tam ümidini yitirmişken uzun uzun çalan telefon sonunda açıldı.
Şule: Alo Gamze.
Gamze: Ne istiyorsun benden? Benden uzak durun demedim mi?
Şule: Dur şimdi. Acil bir durum var. Halit bacağından vuruldu. Acil konağa gelmen lazım.
Gamze duydukları karşısında bir afalladı. Şule'ye bir süre cevap veremedi.
Şule: Alo Gamze. Duyuyor musun beni?
Gamze: Duyuyorum. Tam olarak nasıl oldu?
Şule: Nasılsınız boşver şimdi. Çabuk gel. Malzemelerini de getir. Durum acil.
Gamze: Tamam, hemen çıkıyorum.
Şule: Her ne olursa olsun beni aramayacaksın.Duydun mu beni?Halit iyileşşe de ölse de sana benim haber verdiğimi bilmeyecek.
Son cümleyi söylerken güçsüzlükten resmen sesi kısılmıştı. Cümlesini bitiremeden telefonu aniden kapattı. Şaşıran Gamze vakit kaybetmeden hazırlanıp konağa doğru yola çıktı. Telefonu kapatan Şule ise üstünü başını düzeltip Nizam'ın yanına indi.
ŞİMDİ
Kudret Ağa kızının bu sözleri üzerine ona sert bir tokat daha attı. Şule yediği tokadın etkisiyle yine afallamıştı.
Kudret Ağa: Hain orospu! Sen karnındaki piçe dua et. Demek beni satarsın ha.
Şule: Ee kızına bile güvenmeyeceksin.
Kudret Ağa sinirden kudurmuş haldeydi. Şule'yi öldürmemek için kendini yiyip bitiyordu. Nizam sakinleştirmek için yanına geldi.
Kudret Ağa: Bana bak Nizam. Bu kahpeyle içerideki sana emanet. Yarın sabaha kadar gözün üstlerinde olsun. Yarın malları aldıktan sonra siktirip gidecekler. Duydun mu beni?
Nizam: Peki ağam.
Kudret Ağa: Götür şimdi şunu. Gözüm görmesin.
Nizam, Şule'yi kolundan tutarak içeri doğru götürdü. Şule istemez istemez Nizam'ın kolundan tutmasına müsaade ediyordu. İçeri geçtiler. Nizam bir peçete alıp Şule'nin ağzındaki kanı temizlemeye başladı. Bundan rahatsız olan Şule, Nizam'ı itti, elinden peçeteyi alarak kendi devam etti.
Şule: Sen ne yaptığını zannediyorsun? Şule hamile demek de ne oluyor?
Nizam: Demeseydim de kafana mı sıksaydı? Hem arabada kusunca belki öyle bir şey vardır dedim?
Şule: Ya sana ne? Niye umursuyorsun bu kadar?
Nizam: Hayatta kalmanı istiyorum. Oldu mu? Benden nefret etsen Dr sana değer veriyorum.
Şule: Ben kendi başımın çaresine bakarım. Kimsenin korumasına ihtiyacım yok.
Nizam: Kendini düşünmüyorsan kardeşini düşün. O sensiz ne yapar?
Şule, Nizam'ın bu sözlerine hak vermişti. Yine de bir başkasının yardımına veya acımasına muhtaç kalmak hoşuna gitmiyordu.
Şule: Her neyse. Ben halledeceğim. Yalnız bırak şimdi beni. Sıla'ya bakacağım.
Nizam: Peki, nasıl istersen.
Nizam, Şule'nin yanından ayrılıp tekrar bahçeye çıktı. Şule ise banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Aynada yüzüne baktığında belirgin bir tebessüm vardı. Halit hayattaydı. Sevdiği adamı öldürmemişti. Birazcık sakinleştikten sonra banyodan çıktı. Sıla'ya bakmak için odasına doğru ilerlediğinde odadan derin, kesintili inleme sesleri geliyordu.
Başta ne olduğunu anlayamayan Şule, odanın kapısını açtığında hayret verici bir manzarayla karşılaştı: Yatakta uzanan Sıla, bacaklarını ayırmış elindeki kocaman dildoyu Şule'ninkinden daha pembe, taze amcığına sokup sokup çıkarıyordu. Diğer eliyle ise memelerini okşuyordu. Memeleri Şule'ninkilerden daha büyük ve dolgundu. Uçları ise beyaza çalar renkte bir pembeydi. Sıla içindeki dildoyla kendinden geçiyordu.
Kapının açılmasıyla birlikte aniden bağırarak toparlanmaya çalıştı. Şule ise karşılaştığı manzarada birkaç saniye donup kaldıktan sonra aniden kapıyı kapattı. Kapının önünde beklerken dudaklarını ısırıyordu. Gördükleri karşısında kendinden geçmişti. Her ne kadar hastalığı yüzünden tetiklense de karşısındaki Sıla'ydı. Kendine hakim olmak zorundaydı. İçeride toparlanması biten Sıla, ablasına seslendi.
Sıla: Abla gelebilirsin.
Şule yavaşça kapıyı açıp içeri girdi. İkisi de utançtan birbirlerine bakamıyorlardı. Yavaşça yaklaşıp yatağa oturdu.
Şule: Sıla, ben özür dilerim. Kapıyı çalmam gerekirdi.
Sıla: Önemli değil. Benim daha dikkatli olmam lazımdı. Hatta bunu hiç yapmamam.
Şule: Saçmalama. Bu bir ihtiyaç. Hepimiz bu yollardan geçtik. Sınırı aşmadıkça gayet normal.
Sıla: Stresli olduğum zamanlarda yapıyorum sadece. Tüm vücudum kasılıyor, o his tarif edilemez. Nefes alışverişlerim hızlanıyor.
Şule, Sıla'nın bu sözleri karşısında kendini kaybedecekti. Ama kendine hakim olmalıydı.
Şule: Dediğim gibi bunlar normal. Ama sen boyut olarak biraz büyük başlamışsın. Nerede?
Sıla: Ya abla utandırma beni. Burada.
Sıla yastığın altından dildoyu çıkarıp ablasına verdi. Yaklaşık 20 cm'lik medikal silikondan yapılmış et dokusunda yapay bir penisti. Sıla'nın am suları hala dildonun üzerindeydi. Şule dildoyu yalamamak içim adeta kendiyle savaş veriyordu.
Şule: Güzelmiş ama daha büyüğünü de görmüştüm.
Sıla: Ne? Yok artık.
İkisi de gülüşmeye başladılar. Sıla çekinerek ablasına bir şey sordu.
Sıla: Abla, babamla yanınızdaki o adam kimdi?
Şule: Nizam. Benim bir arkadaşım diyelim.
Sıla: Bu arkadaşın baya yakışıklıymış. Az önce onu hayal ediyordum aslında.
Şule: Sakın Sıla. O iyi biri değil. Aklından asla öyle şeyler geçirme.
Sıla: İyi bir değilse sen neden arkadaşsın?
Şule: Sıla dedim. Bir daha bu konu hakkında konuşmayacaksın. Yok Nizam falan. Bu da bende kalacak.
Sıla: Nasıl istersen. Kullandıktan sonra geri getir ama.
İkisi de gülüşmeye başladılar. Şule odadan çıkıp kendi odasına gitti. O sırada Nizam ve Kudret Ağa bahçede konuşuyorlardı.
Kudret Ağa: Bu Halit'in sağı solu belli olmaz. O taşı atacak kadar yakınımıza girmişse bizi de öldürebilirdi.
Nizam: Haklısın. Önlem almak lazım.
Kudret Ağa: Her yere dik adamları Kör nokta kalmasın. Herkeste mutlaka silah olsun.
Nizam: Nasıl istersen.
Kudret Ağa: Şu geceyi de atlatırsak yarın her şey hallolacak. Sonra herkes kendi yoluna.
Saat gece yarısına geliyordu. Halit'in saldırma ihtimali olduğu için yemeği içeride yemişlerdi. Herkes uyumak için odasına çekilmişken art arda silah sesleri duyuldu.