HOCA HANIMIN KADINLARI Serisi - Toplam 6 bölüm

HOCA HANIMIN KADINLARI 1

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 ENSEST

Akşamüzeri evde yemeğimizi yerken babam konuşmaya başladı:

Babam: Hanım, yarın biliyorsun, babamın büyük amcası gelecek. Evin eksiğini gediğini asla bırakmayın.

Annem: Hiç eksiğimiz yok bey, buyursunlar gelsinler. Hem oğlumuza da çok şükür bir düzen gelecek.

Ben: Hayırdır anne, ne düzeniymiş o?

Annem: Konuşmadınız mı bunu?

Babam: Yemekten sonra konuşuruz. Sofrada çok konuştunuz, şeytanları çağırmayın!

Babamın gürültüsünden sonra sessizce yemeğimize devam ettik. Yemek bitince, kız kardeşim ve annem sofrayı kaldırırken babam koca öksürükleriyle, “Gel yanıma, iki lafın belini kıralım,” diyerek beni salona çağırdı.

Babam: Tarık oğlum, bak, ne istedin aldık. Bilgisayardan ders çalışırım dedin, aldık, dersin yüzüne bakmadın. Oku, adam ol dedik, liseden sonra okulu takmadın. İki senedir boş geziyorsun. Dükkâna gel diyorum, yalandan bir saat durup hemen arazi oluyorsun. Ne istiyorsun oğlum bu hayattan, ha?

Başımı öne eğdim. Kazanamayacağım bir mücadeleye girmeyip, babam sinirini boşaltsın diye bekledim. Zaten sonra keyfime göre istediğimi yapacaktım. Gülüşümle yerdeki halının desenlerine bakıyordum.

Babam: Büyük amcamı biliyorsun. Babam rahmetli olunca bana dükkân açtı, hep destek oldu. O olmasa perişandım. Yarın Allah’ın izniyle gelince, onun ilk evliliğinden olan kızı Rabia ile senin nikâhını halledeceğiz.

Ben: Baba, ne evliliği, ne nikâhı? Kız kim, ne oluyor?

Babam: Nikâhta keramet vardır, bu iş bekletmeden olur. Evlenince onlar seni yanlarında istiyor, Almanya’ya yerleşmenizi. Orada sana ev, araba, dükkân verecek, yuvan olacak, hayırsız! Hem ananla yaşlandığımızda bizi de yanına alırsın, şu dünyada bir rahat yüzü görürüz, fena mı?

Babamın dediği evde karar verilmiş demekti. Evde kimse ona itiraz edemezdi, ben de. Almanya fikri, araba falan deyince, “Kızı bir göreyim, olmadı anneme yalvarırım, belki o işleri karıştırır da karşı taraf vazgeçer,” diye düşünüp babamın dediklerini kabul ettim.

Salonda oturup kahveleri içtik. Babam ve annem yatmaya geçti, kız kardeşim yarın sınavı var diye erkenden yatmıştı. Ev bana kalmış gibi odama geçtim. Laptopu açıp kayıtlı sitelerden videolara daldım. Sıkılınca seks hikayeleri sitelerine geçtim. Videolar iyi hoş, ama heyecan ve gerilim yoksunuydu. Önüme güzel hikayeler düştü: Annesiyle ve kız kardeşiyle ilişki yaşayanlar, annesi türbanlı olanlar... Bu hikayeler, benim durumumda rastgele okunamayacak tabulardı, ailemi yansıtıyorlardı. Hikaye ilerliyor, bir şekilde kapalı annesini yardıma ikna ediyordu. Annesi oğluna handjob yapıyor, “Ohh, annemle bu durum, onun yumuşak elleri, off, yine yapmam lazım!” diyerek banyoya sessiz adımlarla gittim. Annemin kirlilerinden türbanını ve iç çamaşırlarını aldım. Sütyenlerini içime çekip türbanıyla asılmaya başladım. Son yıllarda artık önemsemiyordum; herhangi bir video veya hikayede bu kadar zevk almıyorsam, demek ki bedenim bunu istiyordu. Gerçeğini yapmıyordum zaten, bir önemi yoktu. İçimden sayıklamaya başladım: “Anne, nolur gel, burada sana kalkan var, sana çekiyorum, off, türbanlı milfler, bu dünya sizin için dönüyor!” derken boşalmaya başladım. “Hassiktir, dur, peçeteye attıracaktım!” derken eşarp batmıştı. “Ne bok yiyeceğim şimdi, yıka, temizle, kurut, off!” Toparlanıp eşarbı yıkadım, radyatöre astım. Uygun bir anda kirli sepetine geri atacaktım.

Sabah olunca gözlerimi kısıp annemin domalışlarını izlemeye daldım. Sabah sabah, yeni uyanmışken odama gelmiş, dünkü boşalmamın ardından temizlik yaparken sürekli domalıyordu. “Hassiktir, boşaldım, eşarp nerede, radyatörde! Bu saatte ne temizliği, sıçtık!” Annem giyinmiş, süslenmişti. Siyah ince eteğinin ardından götündeki külot, açık yeşil gömleğinden memeleri... “Ne sikilesi karı be!” Annemdi ama eşarbı bulsa, bana hafif kızsa, hikayelerdeki gibi handjob yapsa, dünyadaki cennetti! Ne demişler, cennet annelerin ellerinin altındaymış! Sikim dimdik olmuş, annem ara ara göz ucuyla bana bakıyordu. Tövbe tövbeler peşi sıra gelmiş, eşarbı alıp inceledi, kafasını salladı, çadırıma bakarak odadan çıktı.

Üzerimdekini yatağa salıp, “Oh be!” dedim. “Acaba ne düşündü, anladı mı? Anlarsa anlar, Almanya’ya gidince gelsin de kızsın!” diye düşünürken kapı açıldı. Annem, elinde eşarp ve dünkü sütyenle karşımdaydı. Bu hareketinden evde yalnız olduğumuz anlaşılıyordu. Bazı sapıkça davranışlarımdan o da bıkmış, artık göz ardı etmiyordu. Almanya işi, onun da kafasında gemileri yakma işaretiydi sanırım.

Annem: Tarık, bu niye senin odandaydı? Dün kirliye attım.

Ben: Akşam üşüdüm, battaniye, şal tarzı bir şeylere bakarken bunu gördüm, aldım. Su içerken üzerine döküldü, kurusun diye astım, ne var?

Annem: Tamam, güzel oğlum, peki bunun üzerinde neden leş gibi koku ve erkek dölü var, ha? Evde iki erkek var: Biri kocam, erkenden yattı; diğeri öz oğlum! Sen o şeytan aletinden nelere bakıp böyle işlere kalkışıyorsun? Bana bak, yalan atma, ne iş bu?

Ben: Anne, özür dilerim.

Annem: Sakın anne deme! Attıracak kadar olduysa bana bakışın, sikinin kalkmasını geçtik, bir de attırmışsın! Aç şu laptopu, göster!

Ben: Neyi göstereyim? Dün ihtiyaç oldu, dayanamadım, kirliden aldım onları, anlasana.

Annem: Ergen değilsin ki! Ergen olsan halıya bile tenezzül edersin. Hadi, sütyeni anladık, ona hallendin, bu ne? Eşarba boşalmak ne? Salak mıyım ben, yıkayınca izi kalmıyor mu, akılsız evladım?

Bir an durdum. Annemin fark etmesi, odaya geri dönmesi, kanıtlarla azarlaması cinsel bir gerilim oluşturmuştu, hikayelerdeki gibi. Ama onlar hikaye; çoğu yerde mantık hataları, öylesine yazılmış şeyler. Oğlu bu kadar sapık olan anne ne yapar? En fazla görmezden gelir, muhatap olmaz. Annem bugüne kadar hep görmezden gelmişti, şimdi niye zorluyordu? Son fikrim, sanırım sadece beyinsizce düşünüp mü yaptım, yoksa özellikle ona karşı mı kalktı, bunu kesinleştirmek istiyordu. Laptopu aldı, kucağıma verdi, eşarbı ve sütyeni yatağa bırakıp sandalyeme oturdu.

Annem: E, hadi, bekliyorum!

Cihazı çalıştırdım. Dünkü tarayıcı geçmişinden, üstün zekâmla silmediğim sayfaları açtım.

Annem: Oğlum, bunlarda resim, video yok, sen niye bu kadar yükseldin, ha?

Ben: Heyecanlı, senin dizilerdeki gibi.

Bunu söylememle annem, “Ver şunu!” diyerek biraz okudu, ilerledi, seslice, “Oha, ne!” dedi. “Oğluna nasıl böyle bir sapıklığa izin verir bu?” dedi. Annem, kurgu olduğunu fark edememiş, gerçek gibi algılamıştı. Önümde iki seçenek vardı: Ya “Onlar hikaye, evet, bir an iğrençlik yaptım,” demek ya da...

Ben: Anne, sadece el.

Annem: Sadece el, ama oğlu kimi düşünüyor, o el ne için orada, ha?

Ben: Anne, okursan anlarsın. Aralarında bir çekim var, daha fazlası ya da kullanma değil, saplantıdan kurtulmak için. Antibiyotik gibi, gribi yenmek için güçlü bir çözüm.

Laptopu masaya bıraktı, telefonunu gösterip, “Şunu ayarla, bakalım yalan mı, okuduktan sonra ifaden alacağım!” dedi ve elini yüzünü yıka, kahvaltını yap diyerek odadan çıktı.

Huu, o neydi öyle, cidden okuyacak mıydı? Hikaye sağlamdı, son zamanların en iyisiydi. Odadan çıkıp mutfağa giderken, annem salonda Müge Anlı’yı açmış, sanki sabah olaylarını izler gibi telefonundan hikayeyi okuyordu.

Ben: Anne, kirlilere atayım mı onları, odamda kaldılar?

Annem: İstemiyorum onları artık, kiri geçmez. Sakın kirli sepetinden bir şey alma! Yeni, eskiler vardı, birkaç onlardan veririm sana!

“Siktir, annem çamaşırlarını attırmam için mi verecek?” diye düşündüm.

Ben: Kaçıncı bölümdesin?

Annem: 3.

Oha, ne ara okudu? Üçüncü bölümde ne vardı, hatırlayamadım ama ikinci bölümde sanırım annesinin çamaşırlarına ilgi duymuştu. Acaba o yüzden mi böyle dedi?

Annem: Gir, kahvaltını yap, sonra baban seni bekliyor, ona git. Evde temizlik yapacağım, akşama gelirler, hadi!

Annemin kızması, ona sinirlenmem ve iç çamaşırlarına akıtmam döngüsü tam bir seks bayramıydı. Kahvaltıyı yapıp babamın yanına geçtim. Babamla hoşbeşten sonra:

Babam: Oğlum, gençsin, ateş gibisin, ama buradaki dükkâna bana güvenme. Senin geleceğin orada. Bak, ben ananın güzelliği için evlendim, ne oldu? Babam erken yaşta göçtü, elde yok, avuçta yok. Anan gile de zaten beş kuruş yok. Büyük amcam olmasa, töbe, burada ekmek bulamaz, aç alavat gezerdik. Sen evlendikten sonra sıkıntınız olmazsa, amcam dediğim gibi arabasıydı, eviydi, dükkânıydı, sadece sana değil, hepimizi yaşatacak. Adam zaten 65’te, yeni karısından 10 yıldır bebek yok, eski karısından da bir kızı var, onu da sana verecek, lan dallama, daha ne istiyorsun?

Ben: Baba, siz oraya gidip ne yapacaksınız? Burayı satacak mısınız?

Babam: Ne satması diyorsun? Ev, araç, dükkânın hepsini satsam, borca yetmez. Konuyu amcama açmasam, ya intihar edecektim ya da kaçacaktım. Tüm borç sana kalacaktı. Adam sana acıdı, “Kızı yapalım onunla,” dedi.

Ben: Baba, bu borçlar ne? Daha önce bahsetmedin.

Babam: Oğlum, baba olunca anlarsın. Adam ailesine bir şey demez de, bıçak kemiğe saplanınca, “Vah anam!” der. Tek senin mi nefsin var? Yedik bir bok, kuruttular elimdekileri. Dost kazığı yaman oldu.

Babamın arkadaşıyla eşi oyun yapmış. “Evli çiftiz, karımı sen tatmin et,” diye çeşit çeşit kredilere kefil etmişler babamı. Babam şehvetle karıyı anlatıyor, “Bir daha olsa yine yapardım,” diyor. “Boku yedim, ne yapacağım?” diye düşünürken:

Babam: Araca geç, hadi, inmişler havalimanındalarmış, alalım, bekletmeyelim. Kızım, sen dükkâna bak!

Babamın ticari araca bindik. Babam yıllardır kadın giyim dükkânı işletirdi, gelen müşterileri dikizlerdi. “Kızım” dediği kız çirkindi ama babama iyi katlanıyordu. Güvenlik kayıtlarından kaç kez kızı sıkıştırdığını görüp bilgisayarı öyle kapmıştım azgın tekeden.

Havalimanına geldik, araçtan çıkıp beklemeye başladık. Bize sakallı, bastonlu, yaşlı bir adam ve iki siyah feraceli, peçeli kadın yaklaştı. Selamlaştık. Aziz amcayla ben aracı kullanırken, babam Aziz amcayla eskilere daldı. Gözlerimle peçe içindeki gözleri süzüyordum. Kahverengi gözlü olan sağa sola aval aval bakarken, mavi-yeşil gözlü olanın gözleri bana kitlenmiş, bakışıyordu. Fena azmıştım. Acaba hangisi kimdi? Dışardan belli etmiyorlardı, aceleyle araca binmişlerdi. Aziz amca, “Şu kızım,” falan da dememişti. Yol ayrımına gelince:

Ben: Baba, nereye?

Babam: Oğlum, anan daha hazırlık yapmamıştır. Gel, xxx’e gidelim, amcama ziyafet çekelim. Acıktınız, o kadar yol geldiniz.

Aziz amca: Ooo, kesin olmaz! Benim dünyalar güzeli gelinim Hafsa olmadan asla gitmeyiz. Sen aslan parçası, evinize bırak, hasret giderip dinlenelim, sonra yer içer, dışarı gideriz. Dışarı kaçmıyor ya.

Ben: Tamam, Aziz amca.

Aziz amca: Baba de, baba! Kız vereceğiz sana, haha!

Eve vardık. Annem sabahki kıyafetlerle bizi karşıladı, misafirleri salona buyur etti. Girişte ayakkabıları dizerken ona:

Ben: Kaçıncı bölümdesin?

Annem: 7, bıraktım. Eskileri senin bazanın içine koydum. Evde misafir varken rezillik çıkarma başımıza!

Salonda konuşmalar devam ediyordu ama peçeler bir türlü inmemişti.

Aziz amca: Yabancı mı bura, indirin peçeleri, deyince renkli gözlü olan:

“Hoca hanıma danışalım, sonuçta ilk kez girdik bu eve,” diyerek telefonu alıp yazdı. Muhabbet devam ediyordu ama cevap gelene kadar peçeler inmeyecekti. Müsaade isteyip odamdaki hazineye bakmaya geçtim. Kapıyı kilitleyip bazayı açtım. Birkaç çeşit eşarp ve iç çamaşırı vardı. Özellikle fantaziye yakın dantelli külotlar, hepsi yeni yıkanmış, mis gibi kokuyordu. “Ohh, annem bunları bir zaman giyinip gezmiş, belki bana bağırıp çağırmış, belki kalkan sikime yan gözlerle kaçamak bakışlarla beni takip etmişti.” Şuan, annem içerde misafirlerle konuşurken bunlarla asılmayı o kadar istiyordum ki. Kapı hafif tıkladı, bazayı kapatıp, “Kim?” dedim.

Annem: Benim!

Annemi içeri alınca:

Annem: Hemen mi baktın ne var diye? Ne dedim, rezillik çıkarma!

Ben: Yok ya, sıkıldım, iki dakika gelmiştim.

Annem: Kapıyı bile hemen kitlemişsin. Ben senin ciğerini bilirim! O kalkanı da indir, çabuk gel içeri, sessizce otur!

Ben: Tamam, çekeyim iki dakika, hemen. Peçeleri indirdiler mi?

Annem: Gerizekalı, ne çekmesi? Otur, inmesini bekle. Gel, hoca hanım üç gün mühlet verdi onlara. Sakın bak, Tarık, o sikini kopartırım senin! diyerek sikimi sertçe avuçlayıp çekiştirdi. Canım yanmıştı ama arsızlığa vurup:

Ben: Cennet senin elinin ta kendisi, anne!

Annem: Zaten hikayelerden belliydi. Yok aniden olmuş, yok hata, bana aç deyince gidip annesiyle yatıp düşenleri açtın zaten. (Ellerini açarak) Bunu mu istiyorsun? O zaman sözümden çıkmayacaksın! O salak Rabia’yla evlenip beni de Almanya’ya yanına getirteceksin! Anladın mı?

Uslu bir köpek gibi kafamı sallayıp tamam işaretini verince, annem kazandığı zaferle odadan çıktı.

← Önceki Hikaye
KÖYLÜ ANNEM NASIL KARIM OLDU 9
Sonraki Hikaye →
HOCA HANIMIN KADINLARI 2
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar