Cansu: Konuşabilir miyiz?
Üzerinde beyaz, çok kısa bir şort, askılı bir atlet vardı. Yine içinde sütyen yoktu. Meme uçları dik bir şekilde atletten belli oluyordu. Yüzündeki morluklar neredeyse geçmişti, kalanını fondötenle kapatmıştı. Bitkin gözüküyordu, daha çok psikolojisi darmadağın gibiydi.
Şaşkınlığımı gizleyememiştim, içeri aldım, zaten ortalık derli topluydu. Yatağıma oturdu, ben de yanına oturdum.
Cansu: Geçen gece olanlar için çok üzgünüm, bana yardım ettiğin için de çok teşekkür ederim.
Ben: Ben olmasaydım, belki de o seni döverek öldürecekti. Uzaklaş o şerefsizden.
Cansu: Ayrıldık.
Ben: Üzülme, senin için en iyisi olmuş. Annen, baban yüzünün halini görünce ne dedi?
Cansu: Görmediler ki. Sorun çıkarmadığım sürece beni görmek zorunda değiller. Haberleri bile yok. Onlar için bir para değilim ya da itibar. Daha çok paralarını ve itibarlarını harcayan biriyim.
Ben: Takılma. Her ailede sorun olur.
Cansu: Şey, uyandığımda çıplaktım.
Ben: Dokunmadım, sadece üzerini çıkardım, ama asla dokunmadım.
Cansu: Biliyorum, dokunmadın, yaralarımı sardın. Teşekkür ederim.
Bunları söyledikten sonra gözleri buğulanmıştı ve dudağımın kenarından öptü.
Cansu: Ailemin sana kötü davrandığını biliyorum, açıkçası ben de iyi bir insan değilim, ama sana karşı beyaz bayrak açıyorum.
Ben: Önemli değil, düşman ha bir fazla ha bir eksik. Hepsine göğüs gerdim.
Cansu: Pekala, Aslan. Okulda görüşürüz.
Ne olduğunu anlayamamıştım bile, teşekkür etmişti, ama mesafeliydi. Aynı zamanda beni öpmüştü. Kafam karışmıştı. Ailesini hapse atmak istiyordum, başarırsam Cansu ortada kalabilir, hatta beş parasız kalabilirdi. Ama bir yandan da Cansu’nun suçu yoktu.
Günler geçiyor, Sevcan Abla ile zaman zaman seks yapıyorduk. Kudret Bey’in siki kalkmıyor, Sevcan iyice azıyordu. Sevcan’ın yanı sıra Neslihan Hanım da yanıyordu. Hâlâ mutfakta yaşadıklarımızı hatırlayınca ister istemez sikim kalkıyordu. Damla bitmişti, ama yerini öğrendiğim için gizlice şişeyi doldurmuştum.
Bir sabah Haluk Bey’den telefon geldi, vizeleri başarıyla geçmiş, sınıfta ilk üçe girmiştim. Hem tebrik için hem sohbet için evine davet etti. Kimseye söylemedim, güzelce giyinip evlerine gittim.
Evleri şato ile saray arası bir şeydi. Onlarca insan çalışıyordu, iki farklı güvenlik kapısı vardı. Büyük bir bahçesi ve sayamayacağım kadar çok odası olan bir malikaneydi. Eve gittiğimde Haluk Bey karşıladı. Bana ne kadar değer verdiğini göstermek istiyordu.
Beraber yemekten önce ofisinde oturduk, son durumlardan bahsediyorduk.
Haluk: Müfettişi araştırdım, ona herhangi bir şikayet veya görev emri gelmemesine rağmen resen kendisi araştırmak istemiş. Tüm mal varlıklarını, kıymetli dostlarım sayesinde araştırdım. Herhangi bir ofsayt yoktu. Ailesini ve akrabalarını araştırdım, yine yoktu.
Ben: Ya çok iyi kamufle ediyor ya da aldığı paraları bir yerde saklıyor.
Haluk: Zeki insanın hali başka. Hakikaten de öyle, düzensiz bir şekilde arkasına adam taktım. Şüphelenmemesi gerekiyordu. Çok monoton bir insan, evden işe, işten eve, ama kendisine ait küçük bir hobi bahçesi var. Geçenlerde oraya gitmiş, ekilecek, dikilecek bir şey yok. İki saate yakın oradaki küçük kulübesinde kalmış.
Ben: Oradan bir şeyler çıkabilir.
Haluk: Ben de öyle umuyorum. Ama biraz daha izlemekte fayda var. Eğer orada değilse istediğimiz belgeler, korkutabiliriz.
Ben: Haklısınız, peki ya geliştirdiğiniz ilaç ne alemde? Memnun musunuz? Aslında takip ediyorum, ama satışlar hakkında bilgim yok.
Haluk: Dört farklı ülkenin diplomatlarıyla görüştüm, durumu anlattım. Çok sevindiler, yakında başkanlarla da görüşeceğim, ilişkilerimiz yeni, ama olumlu ilerliyor. Başarabilirsek yeni bir pazar açmış olacağız.
Haluk Bey yaşlı bir adamdı, 65 yaşlarında duruyordu, ama dinç ve enerjikti. Uzun zamandır zengin oluşu yaşam kalitesini artırmıştı. Her yemeğinin kalorisi, besin değerleri belliydi. Üç ayda bir kontrollere gider, hatta üç yılda bir kan yenilenmesi için özel bir kliniğe yatardı. Yaşamayı hepimizden çok seviyordu.
Sohbete dalmışken kapı açıldı, kapıya dönüp baktığımda Batuhan’ı gördüm. Beni görünce kapıyı kapatıp uzaklaştı.
Haluk: Aaa, bu Batuhan, üvey oğlum. Eşim altı sene önce öldü, annesi Cemre ile iki sene sonra tanıştık. Aşık oldum. Ama bu ilişkinin kusuru Batuhan oldu.
Ben: Neden, ne zararı var size?
Haluk: Yaramaz bir velet, söz dinlemez, içer, sıçar. Paramı her yere savurur. Param olmasa beş dakika hayatta kalamaz. Cemre yüzünden ses çıkarmıyorum. Ama evladım olsa sevmem. Neslihan Hanım’ın kızı Cansu ile de sevgili, biliyorsundur.
Ben: Geçenlerde öğrendim, dayağımı yedi. Üzgünüm, üvey oğlunuz olduğunu bilmiyordum, gerçi bilsem de yine dayanamazdım.
Haluk: Ne, niçin kavga ettiniz?
Ben: Kavga etmedik, gece vakti Cansu’yu ara sokakta, karanlıkta, yanında iki arkadaşı varken dövüyordu. Cansu’nun ağzı burnu kan içindeydi, yanımda arkadaşlarım vardı, ben de bir güzel patakladım. Şuan ayrılar.
Haluk: Ulan Batuhan, ulan orospu evladı. Kaç oldu bu kıza şiddeti? İyi yapmışsın, aferin. Sana serbest, öldürsen üzülmem, içerde bakarım sana.
Ben: Korktu zaten, pısırık bir şey, dertlenmeyin, ben başımın çaresine bakarım.
Haluk: Kudret Bey Cansu’yu görünce bir şey demedi mi?
Ben: Fark etmediler bile, çok ilgisizler, kızın yüzündeki morluklar bile geçti gitti.
Haluk: Sana bir sır vereyim, ben onları hiç sevemedim. Kötü niyetleri yüzlerine vurmuş, beni de kullanmak istiyorlar, farkındayım, ama sana yakın olmak için mecbur kaldım.
Ben: Neden bana yakın olmak istediniz?
Haluk: Annen dünya tatlısı bir kadındı, baban çok beyefendi bir insandı. Onları tanırdım, daha doğrusu annenin babası, yani dedeni tanırdım. Çok iyi bir ahbabımdı, şirket müdürümdü, namuslu bir insandı. Annen elimde büyüdü sayılır. Ahh, o kaza olmasaydı keşke. Aman, neyse, kader bizi buluşturdu evlat.
Haluk: Ayrıca sana bir şey söylemem gerek, artık dost sayılırız. Ailen Kudret Bey’in ailesinde, şirkette çalışıyordu, bunu biliyorsundur.
Ben: Rastlantı icabı öğrendim, ama bana bir şey demediler. Galiba vicdan azabı çekiyorlar.
Haluk: Umarım vicdanları vardır. Sen yine de dikkat et, kalacak yer sıkıntısı olursa yanımda yaşayabilirsin ya da sana bir yurt ev bulabilirim.
Ben: Bir süre daha kalırsam daha iyi olur, bazı şeyler öğrenmek istiyorum onlardan.
Haluk: Pekala, çok konuştuk, hadi yemeğe inelim.
Beraber yemeğe indik, eşi Cemre Hanım masada bizi bekliyordu, ama Batuhan yoktu. Cemre Hanım bizi görür görmez ayağa kalktı ve içten bir selam verdi. Haluk Bey’e sarıldı, öptü. Cemre Hanım’ı bir yerde gördüğüme emindim, ama nerede, hatırlayamıyordum.
Cemre Hanım 40’lı yaşlarda, çok güzel bir kadındı. Yüzünde botokstan estetiğe her şey vardı, ama çok yakışmıştı. Düzenli spor yaptığı belliydi, normalde böyle kadınların kolları kırışır, hatta sallanırdı, ama bir gram böyle bir şey yoktu. Kumral, uzun saçlı, güzel bir hanımdı. Ama gözleri, asla sarıldığı gibi içten bakmıyordu. Bir şey vardı, adını koyamadığım, pek ısınamamıştım. Haluk Bey ile parası için evlendiği gün gibi ortadaydı, Haluk Bey’in parası bitmezdi, ama iyi bir insandı, üzülmesini istemezdim.
Yemeğimizi yedikten sonra evden ayrıldım. Bahçeye çıktığımda Batuhan beni bekliyordu, yanında evin güvenliği, izbandut gibi bir adam vardı.
Batuhan: Bir daha aramıza girme, girersen bana yaptıklarının kat katını sana yaparım, yurt çocuğu.
Ben: Yanına güvenliği almışsın, atar yapıyorsun, götün yemiyor tek olmaya. (Güvenliğe dönüp) Sen bana dokunursan Haluk Bey sana ne yapar, biliyor musun? Öğrenmek istersen buyur dene. Ama sonunda üzülen ben olmam. Sende Batuhan piçi, annenle bir olmuş, adama kene gibi yapışmışsınız. Bir daha Cansu’ya yaklaşırsan ayaklarını kırar, eline veririm.
Batuhan: Biz Cansu ile barıştık, bir daha seni yanında görmek bile istemiyorum.
Bunları söylerken telefonunu çıkarıp son konuşmaları gösterdi, hakikaten barışmışlardı, ama neden, neden böyle bir şey yapmıştı? Daha dün ağzı burnu dağılmıştı.
Çok öfkelenmiştim, Batuhan’a omuz atıp gittim. Eve gidip Cansu’dan hesap soracak, kendi iyiliği için ayrılmasını isteyecektim. Eve gitmem yarım saati buldu. Eve girdim, herkes odasına çekilmişti. Sessizce üst kata çıktım. Cansu’nun ışığı kapalıydı, ya uyuyordu ya dışarıdaydı. Kapısını bir iki kere tıkladım, ses gelmedi. Tam inecekken aşağıdan bir ağlama sesi duydum.
Kudret Bey’in odasına yaklaştım, kapı yine aralıktı. Kudret Bey ağlıyordu, ama Neslihan Hanım öfkeliydi.
Kudret: Ne yapacağım ben şimdi, doktora gitmeye utanıyorum. Daha üç ay önce check-up yaptırdım, tüm değerlerim normaldi. Her gün rahat rahat seks yapıyordum. Sabahları ergenler gibi sikim kalkık uyanıyordum, ne oldu bana? Allah’ım, yardım et.
İçli içli ağlıyordu. İlacı biraz abartmıştım, ama büyük keyif almıştım. İçinde bulunduğu durum daha başlangıçtı, daha da artması için günden güne çalışıyordum.
Neslihan: Ne bok yediysen artık, hangi orospuyu siktiysen bir şey bulaşmıştır. Uzun zamandır sikin kalkmıyor, ben de insanım, benim de ihtiyaçlarım var. Amımı parmaklamaktan nasır tutacak yakında. Ne bok yapacaksan yap, gerekirse yurtdışına çık, tedavi ol ve gel. Eve geldiğinde hâlâ kalkmıyor olursa beni burada bulamazsın.
Kudret: Şimdi yanımda olmayacaksan ne zaman olacaksın kahpe kadın? Düzelecek, eminim, iş stresidir, seni aldatmadım.
Neslihan: Yarın derhal ilk uçakla Amerika’ya gidiyorsun. Tedavi olup geleceksin. Biraz çehren değişsin. Anlaşıldı mı?
Kudret: Tamam, biraz vakit geçiririm, düzelmezse orda bir kliniğe gider, tedavi olmaya çalışırım.
Keyiften dört köşe olmuştum. Sessizce odama girdim, biraz bilgisayarda takıldım, sonra Sevcan’ın odasından ses geldi. Hemen odadan çıkıp mutfağa gittim. Sevcan şarabı çıkarmış, yanında biraz peynir hazırlıyordu.
Ben: Bu saate ne yapıyorsun burada, canın şarap mı çekti?
Sevcan: Sen niye ayaktasın, geç odana, görmesinler. Neslihan Hanım istedi, salonda erotik bir film açtı, onu izliyor. Geç, geç odana, azar yeme.
Ben: Tamam, tamam, geçiyorum.
Yine azgınlığını sarhoşlukla giderecekti, acaba kadınlarda bu durum farklı mı çalışıyordu? Çünkü ben ne zaman içsem ya da arkadaşlarım içse acayip azıyorduk.
Uyku tutmamış, saat baya geç olmuştu. Kapıyı sessizce açıp mutfağa geçtim, salonda hâlâ olabilirdi. Bir bardak dolusu maden suyu hazırladım. Yediklerimden midir bilmem, midem yanıyordu. Tam alıp odama geçecekken, kapıda Neslihan Hanım beni bekliyordu.
Neslihan: Sen galiba bu evin kurallarını ciddiye almıyorsun, daha geçenlerde seni uyardım Aslan.
Baştan aşağı süzüyordu, sanki avlamaya karar vermiş bir aslan gibiydi. Çok heyecanlanmıştım. Bu sefer üzerinde tek parça kırmızı saten bir gecelik vardı. İçinde yine G-string bir külot ve sadece meme ucunu kapatacak kadar küçük bir sütyen vardı.
Bu halde onu görünce şortumda bir kabarma oldu. İnanılmaz azmıştım.
Ben: Haklısınız. Özür dilerim, ama içim yanıyordu. Geçmedi, yani içim yanıyor, ama yediğimden galiba, yoksa şey, yani içim yanıyor derken o anlamda değil.
Ne söyleyeceğimi bilememiş, gaf üstüne gaf yapmıştım.
Hafif, gizli bir tebessüm etti. Dolabın yanında kalakalmıştım. Dolaba yürüdü, kapağı açtı. O sırada beni süzdü ve şortumdaki kabarıklığı gördü. Dayanamadı ve poposuyla sanki çarpmış gibi sikime değdi.
İçkisini aldı ve dolabın karşısında ada mutfak masasına yaslandı, aramızda bir metre yoktu. Elinde kadehiyle beni süzüyordu, ben de odana git demesini bekliyordum.
Neslihan Hanım kafasıyla sikimi işaret ederek:
Neslihan: Bana mı azdın sen? Geçen gün de sikin kalkıktı. Bu evde azamazsın, kızım var, ben varım. Böyle şeyler yapmamalısın. Hem Kudret çok kıskanır, deli olur.
Ben: Şey, haklısınız, ama yani birden oldu. Üzgünüm, istemsiz oldu. İzninizle ben gideyim.
Yine heyecandan kekeliyor, cümle kuramıyordum.
Neslihan: Olduğun yerde dur, sana git demedim, değil mi? Geçen olanlara ses çıkarmadım, ama şimdi ceza alman gerekiyor. Derhal şortunu indir.
Ben: Hayır, yapamam. Lütfen izin verin, gideyim. Haklısınız, size söz veriyorum, bir daha olmayacak.
Neslihan: Derhal çıkart, yoksa avazım çıktığı kadar bağırırım. Kalkan sikini Kudret görürse neler olur, biliyor musun? Çıkart dedim.
Ben dünden razıydım, ama hemen çıkartamazdım, o yüzden oyalamıştım. Daha fazla bağırtmadan şortumu indirdim. Üstümde siyah, dar bir boxer vardı. Sikim kemik gibi belli oluyordu, aşağı doğru eğimliydi.
Neslihan: Geçen gün gibi üste doğru getir.
Dediğini yaptım, sikimi üste doğru getirdim, boxerdan fırladı. Göbeğime kadar gelmişti.
Neslihan Hanım iyiden iyiye sarhoş olmuş, ateş gibi azgındı. Sikimin başını görünce derin bir oh çekti. Bir elini amına götürdü. Amı resmen kaşınmıştı.
Neslihan: Şimdi çıkart o sikini ve bana bakarak mastürbasyon yap.
Ben: Olmaz Neslihan Hanım, yapamam.
Neslihan: Uzatma, emrediyorum. Derhal mastürbasyon yap.
Sikimi çıkardığımda tekrar derin bir oh çekti. Asla sikime kıl olmazdı, iyice keyfe gelsin diye sikimin derisini çekiyor, damarları ortaya çıkarıyordum.
Neslihan Hanım amını oynamaya başladı, ben ona bakıp dudağımı ısırıyor, erkeksi bir ses tonuyla ıhh diyordum.
Daha fazla dayanamayıp eliyle külotunu yana çekip karşımda amını parmaklamaya başladı. Durmuyordu, iki, hatta üç parmağını birden sokuyordu, oluk oluk ıslanmıştı. Ben de iyice gaza gelmiştim.
Arkamdaki tezgahtan bir elimle güç alıp, diğer elimle kopartacak gibi mastürbasyon yapıyordum. Neslihan Hanım bir ayağını tabureye koymuştu, amı HD bir şekilde karşımdaydı. O kadar sikilmesine rağmen morarma falan yoktu. Gerçi hoş, bayadır sikilmiyordu. Artık bir memesini de çıkarmış, kendi memesini emmeye çalışıyordu. Büyük, silikonlu, dik göğüsleri bütün ihtişamıyla karşımdaydı.
En az iki kere boşalmıştı Neslihan Hanım, ama benim gücüm kalmamıştı. Tam boşalacağım sırada sikimin derisini iyice gerdirdim ve boşaldım. Sanki güdümlü bir füze gibi Neslihan Hanım’ın amına, göbeğine, hatta çenesine bile gelmişti, oluk oluk boşalmıştım. Neslihan Hanım sinirlenmişti.
Neslihan: Ahh sersem herif, sana kim boşal dedi? Ortalığı temizle ve yıkıl karşımdan.
Sinirlenmişti, ama sesi öyle gelmemişti, acayip zevk aldığını görebiliyordum. Bir parmağıyla vücudundaki tüm dölü topladı ve ağzına aldı.
Neslihan: Fresh bir tadı var. Her neyse, bu olanları kimse duymasın. Ve sakın bana sırnaşma, bir defalık bir şeydi bu.
Yanıma yaklaştı, boşalmama rağmen hâlâ sertti. Sikimin ucunda biraz döllerim kalmıştı. Sikimi o takma tırnaklı eliyle tuttu, ağzını getirdi ve diliyle tek hamlede sikimi temizledi.
Neslihan: Hala sert, bunu bir daha boşalt, ama odanda ve yalnız. Beni hayal edebilirsin, izin veriyorum.
Bunları dedikten sonra arkasına bakmadan mutfaktan çıkıp gitti.
Odamda olanları düşünüyordum. Çok rahatlamıştım ve azmıştım, ama stresim azalmamıştı.
Cansu’ya çok öfkeliydim, Batuhan Haluk Bey’in üvey oğlu çıkması beni çok üzmüştü, ama Cemre Hanım… Evet, Cemre Hanım’ı hatırladım. Yurtta görmüştüm, evet. Canan Hoca’nın arkadaşı.