YURT ÇOCUĞU Serisi - Toplam 12 bölüm

YURT ÇOCUĞU 11

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 ENSEST

------------------------FİNAL----------------------------------------------------

Haluk Bey telefonu eline aldı ve birkaç nüfuzlu dostuyla iletişime geçti. Çok geçmeden o bölgeye ait tüm planlar mailine geldi. Nerede kaç tane rögar kapağı var, arıtma sistemi nereye gidiyor, içeride kaç tünel, giriş-çıkışlar nereden; hepsini öğrenmiştik.

Haluk Bey, onları takip eden korumalarına yerlerini sordu. Hepsi farklı yerlerde gözden kaçırmıştı. Nerelerde gözden kaçırdıklarını öğrendikten sonra haritamıza baktık. Hemen hemen hepsinin Pentagram’ın köşelerinde kaybolduklarını fark ettik. Yani hepsi artık oradaydı.

Haluk Bey bir şey daha öğrenmişti. Hepimizin kellesine ödül konmuştu. Yani sokakta gezerken rastgele biri bizi yakalayabilir, hatta öldürebilirdi.

Polise ihbarda bulunsak bir şey çıkmaz, yerlerini öğrendiğimizi bilirler ve kaçarlardı. Gizlice durumu anlatsak, bir sürü protokol olur, izinler alınması gerekirdi, ama buna da vakit yoktu. Sorumluluk her zamanki gibi bizim üstümüzdeydi. Ok yaydan çıkmıştı ve ilk defa bu söz anlamlı gelmişti: “Bugünün yarını yok.”

Uzun uzun konuşup planlarımızı yaptık, herkes birbirine sarıldı. Aslında bir veda gibiydi. Gerginlik her halimizden belliydi. Gitmeden önce Sevcan dudaklarıma yapıştı.

Sevcan- Geri döneceksin, biliyorum. Hepimiz geri döneceğiz.

Sessizce başımla sadece onaylayabildim.

Pentagram’a yaklaştıkça belli yerlerde duruyor, aramızdan biri iniyordu. Haluk Bey’in şoförü aracı kullanıyordu. En son ben ve Haluk Bey kalmıştık.

Haluk- Ben sizi izleyeceğim. Böyle şeyler için artık çok gencim. Yanınızda olmak isterdim, ama artık yaşım müsait değil. Benim gireceğim yere görevlendirdiğim ekip girecek.

Ben- Haklısınız. Önemli değil, Haluk Bey. Her şey için size çok teşekkür ederim. Yeri geldi abi, yeri geldi baba oldunuz. Şimdiden size hakkım helal olsun.

Haluk- Hey, vedanın sırası değil. Girin ve gerekeni yapın. Geri döndüğünüzde tüy gibi hafifleyeceğiz ve bizim doğum günümüz olacak.

Birbirimize sarıldık, gözlerimizden yaşlar süzülüyordu. Başımı iki elinin arasına aldı, kızarmış gözleriyle bana baktı. “Korkma, başaracaksınız. Seni bekliyor olacağım, oğlum.” Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi.

İneceğim yere varmıştım. Araçtan indim. Yüz metre yürüdükten sonra sokağın köşesindeki rögar kapağını buldum. Tenhaydı, kimsecikler yoktu. Birkaç araba daha geçtikten sonra kimsenin olmadığına emin olup aşağıya indim.

Elimdeki ve herkeste olan haritayı açtım. Gideceğim yer belliydi. Ağır bir kükürt kokusu geldi burnuma, bir süre sonra koku hissimi kaybettim resmen. Harabe, pislik bir yer beklerken duvarları boyalı, ışıklandırması gayet iyi bir yer çıktı karşıma. Muhtemelen gelecek konukların korkmasını istememişler, bu yüzden gereken tüm masrafı yapmışlardı.

Bir sağa, sonra sola… On beş metre düz yürüdükten sonra istediğim yere gelmiştim. Tüm bu bina için özel tasarlanmış su arıtma odasına. Oda diyorum, ama aslında oda gibi değildi. Sadece demir bir kapısı vardı ve kilitli değildi. Kendilerine ait şebeke suyunu arıtmak için kurdukları özel, büyük bir arıtma odasıydı.

Çantamdan Eray Abi’nin getirdiği test aşamasındaki ilacı çıkardım. Çok etkili, saf bir ilaçtı. Arıtıldıktan sonra borulardan giden suyun içine ilacı karıştırdım. Diğer şişedeki aşıyı çıkarıp kendimi aşıladım. İlk görevim tamamlanmıştı.

Tesisleri ziyaret ettiğim sırada öğrenmiştim bu ilacın varlığından. Amazon ormanlarındaki yerli bir kabilenin ritüeli olarak kullanılan bir mantardı. Türkçeye çevrilmiş hali “Duru Görü”. Yetişkinliğe erişen erkekler bunu çok az yer, ardından kabile hakkında beş gün boyunca kehanette bulunurdu. Bunu gören Türk bir gezgin aralarına katılmış, kendini sevdirmiş ve mantarın tadına bakmıştı. Beş gün boyunca aralıksız halüsinasyon görmüştü. Daha sonra bunu bir blogda paylaşmıştı. Haluk Bey’in şirketindeki bir çalışan durumdan haberdar olmuş ve gereken incelemeyi yapmak için izin istemişti. Bu mantar, uyuşturucu bağımlılığında etkili olmuş, hatta yüzde doksan oranında bağımlıları tedavi etmişti. Aynı anda kanser hastalarına da gerekli çalışmalar eşliğinde verilmiş ve iyileşme oranı yüzde otuz dört artmıştı. Eray Abi bu mantarın özünü çıkarmış ve bana sıvı şekilde vermişti. Çok az bir doz tüm şehre halüsinasyon gördürebilirdi.

Biraz daha beklemeye koyuldum. Saatime gelen bildirim sonrası eş zamanlı harekete başladık.

Tünelin tüm haritası elimdeydi. Yavaş yavaş ilerliyordum. Amacım ana salona varmak ve orada eş zamanlı hareket etmek. Şanslıysam Batuhan’ı alacaktım. Fatih Abi Kudret’i, geri kalanlar da aralarında bölüşecekti. Haluk Bey’in gönderdiği ekip, silahlı korumaları alt edecekti. Plan basit, ama bir o kadar ahmakçaydı. Ama başka çaremiz yoktu. Zamanımız da artık kalmamıştı. Yeraltı mafyaları, örgütleri bizi arıyordu. İlacı karıştıralı iki saat olmuştu. Şanslıysak hepsine tesir etmişti; şanssızsak tüm plan çöpe gidebilirdi.

Biraz daha ilerledim, ana salonun ışığını gördüm. Tünelin çıkışına geldim ve demir bir balkonun üstüne çıktım. Aman Allah’ım, burası neydi böyle? Ana salon yıldız şeklinde kocaman bir yerdi. Tünelden çıkmama rağmen salon aşağıda kalmıştı, en az on metre daha aşağıdaydı. Yıldızın her köşesine tünelden çıkılıyordu. Karanlıkta gizlenip sessizce izlemeye başladım.

Aşağıda Müfik Bey taht vari bir sandalyede oturuyordu. Ardından Kudret salona geldi, Müfik’in karşısında eğildi ve sağındaki gösterişli sandalyeye oturdu. Sırasıyla Cansu, Batuhan, Cemre, Müdür ve Canan geldi. Daha sonra yüzlerini bildiğim, ama sohbet etme imkânı bulamadığım zengin kesimden insanlar geldi. Hepsi Müfik’in karşısında eğiliyor ve yerlerine geçiyordu. Neslihan yoktu.

Tüm bunlar olurken bir anda Elif’i gördüm. İri yarı, maskeli iki adam kollarından tutmuş, Elif’i getiriyordu. Öfkem mantığımın önüne geçmek üzereydi. Herkesin ortasında bulunan tahta sandalyeye oturttular. Elif yarı baygın gibiydi. Tam harekete geçmek üzereyken enseme sert bir darbe alıp bayılmıştım.

Ne kadar süre geçti bilmiyorum, ama kendime geldiğimde bir grup insan, deney hayvanı muamelesi yapar gibi beni izliyordu. Elif karşımda, eli yüzü mor ve kanamış bir şekilde oturuyordu. Baygın baygın bana bakıyordu. Gözlerinde yaş süzülüyor, ama kanla karışıyordu.

U şeklinde herkes yerleşmiş, beni izliyordu. Yüksek, kalın sütunlar salonun ihtişamını artırıyordu. Yeraltının her yerinde havalandırma kanalları ve devasa buhar makineleri vardı. Belli aralıklarla buhar çıkıyor, ortamdaki zararlı toksinleri ve insanların nem ihtiyacını karşılıyordu.

U şeklinin tam ortasında bulunan Müfik ayağa kalktı ve yanıma geldi. Çenemden tuttu, başımı havaya kaldırdı ve elindeki bastonla suratıma okkalı bir vuruş yaptı. Resmen sersemlemiştim.

Bağırarak konuşmaya başladı, sanki halka hitap eder gibiydi.

Müfik- Sevgili halkım, buraya kendi ayağıyla gelen kurbana hepiniz şahitlik ediyorsunuz. Şeytan bize yardım etti. Galip gelen biziz.

Bir anda herkes saçma sapan sesler çıkarıp transa girmiş gibi alkışlamaya başladı.

Müfik- Kudret, gel buraya. Sağ kolum, hizmetkârım. Şehrin son sorunu olan bu çocuğa verilecek cezayı senin vermeni istiyorum.

Kudret kendinden emin bir şekilde:

Kudret- Tarikatımıza kurban etmemiz ve bize karşı olan kötü ruhları buradan def etmemiz gerek. Efendimiz bunu ister.

Müfik- O halde karar belli oldu. Sen, küçük piç. Söylemek istediğin bir şey var mı?

Bu esnada iki kişi ellerinde misina iplerle yanıma yaklaşıyordu.

Ben- Neden? Öleceksem ailem neden öldü, bilmek istiyorum.

Büyük bir kahkaha attı herkes. Müfik de dahil olmuş, herkes deli gibi kahkaha atıyordu.

Kudret- Ailen her şeyi öğrenmişti. Tarikatımızın lideri Müfik Bey’i, üyelerini, herkesi… Baban şirketimde çalışandı, planlardan şüphelenmiş, peşine düşmüştü. Annen ise tesislerdeki yasadışı üretilen ilaçlardan haberdardı. Seslerini sonsuza dek kestik.

Müfik- Sırası geldi. Gelin, ey kutsal cellatlar. Ruhunu alın ve şeytana hediye edin.

Ritüel başlamış, herkes tek bir ses çıkarıyordu. Müfik herkesin yanına gidiyor, onları garip hareketlerle kutsuyordu.

Elif ağlıyor, ben ise vicdan azabından ölmekse normal ölürüm diyerek cesur bir şekilde duruyordum.

Muhtemelen diğerleri çoktan ölmüştü.

Müfik tam Batuhan’ı kutsarken Batuhan yerinden kalktı.

Batuhan- Şeytan sen değilsin, asıl benim! diyerek kahkaha atmaya başladı. Bir anda herkes duruma şahit olmuş, onun kahkahasına eşlik etmeye başlamıştı.

Müfik durumu bozuntuya vermemiş, onlara katılmıştı. Tam kahkahalar durulacak derken Cemre ortaya çıktı.

Cemre- Şeytana adak sekstir ve en güzel seks ensesttir! diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Üzerindeki gömleği bir çırpıda çıkardı, Batuhan’ın ağzına vermeye başladı. Batuhan’ın kahkahası bitmemiş, bir yandan gülerken bir yandan Cemre ile seks yapmaya başlamıştı.

Elif şaşkın bir şekilde izliyor, duruma anlam veremiyordu.

Müfik- Ne yapıyorsunuz, ne içtiniz be? Kendinize gelin, artık yeter!

Orada bulunan herkes şirazeyi kaybetmeye başlamıştı. En güzel adağın seks olduğuna ikna olmuş, yapılacak en ahlaksız seksin şeytanın hoşuna gideceğini düşünüyorlardı.

Cansu oturduğu sandalyenin üzerine çıktı.

Cansu- Ben yıllardır şeytana hizmet ediyorum, salaklar! Şimdi beni geçebileceğinizi mi sandınız? Babam ve ben en büyük hizmetkârız!

Sarhoş gibiydi herkes, kendi kendine konuşuyor, saçma sapan tikler yapıyordu. Kudret trans halinde ayağa kalktı.

Kudret- Sen şeytanın elçisiyim diyorsun, ama asıl benim. Herkesi kullandığım gibi seni de kullandım.

Müfik’e yaklaştı ve sert bir yumruk attı. Müfik’in korumaları araya girdi ve ortalık savaş alanına döndü. Herkes kavga ediyor, birbirlerini öldüresiye dövüyordu.

İlaç hiç ummadığım bir şekilde etki göstermişti. Elif bağlı olduğu sandalyeden kendi kendine konuşmaya başladı.

Elif- Ohh, sik, off, sik… O siki istiyorum, ohh, orospu, yap beni.

Ben- Elif, kendine gel, ne diyorsun? Kendini çözmeye çalış.

Elif- Kapa çeneni. Orospu yapacak mısın beni? Kölen olacak mıyım, söyle.

Ben- Elif, yalvarırım, halüsinasyon görüyorsun, kendine gel.

Ben bunları söylerken transa geçmiş, sanki gerçekten biriyle sevişiyormuş gibi zevk alıyordu. Panzehiri yoktu ve ilaç onu da etkilemişti.

Bir anda yanımda Fatih Abi belirdi. Benim ve Elif’in iplerini çözdü.

Fatih- Seni kurtarmaktan bıktım, oğlum. Sen nasıl kahramansın?

Ben- Sikerim kahramanlığı, abi. Ne yapıyorsak yapalım, Elif’i de kurtaralım.

Sevcan, Elif’i çözer çözmez Elif, Sevcan’a saldırdı, onu öpmeye, ellemeye çalışıyordu. Kolundan tutup salondan uzaklaştık. Sessizce izliyorduk.

Ben- Haluk Bey’in ekibi nerede? Plan bozuldu, ne yapacağız?

Fatih- Aslında bozulan plan kusursuz oldu.

Ben- Nasıl yani? Nesi güzel? İşler çığrından çıktı.

Fatih- Bunlar olurken bütün olup biteni yukarıdan çektim ve Haluk Bey’e gönderdim. Batuhan’dan aldığımız tüm bellekleri buraya bırakacağız. Baksana, bu durumdan kurtulamazlar. Polis birazdan damlar, biz kaçmaya bakalım.

Ahh…

Elif, Sevcan’dan kurtulmuş, trans halinde sikimi okşuyordu.

İstemsiz hepimiz kahkaha attık.

Ben- Hadi kaçalım, zaten bunun kafası daha uzun süre böyle olacak. İcabına bakarım.

Sevcan imalı bir şekilde bana bakıp gülümsedi ve koşmaya başladık.

Bir anda tünelin içine girip kaçmaya başladık. Tam çıkacakken bir ses duyduk. Arkamı dönüp hemen oraya koştum, belki bizim gibi biri yakalanmıştı.

Fatih- Acele et, biz çıkıyoruz, sen de hemen çık.

Oyulmuş duvara demir parmaklıklar yapılmıştı. Arkasında Neslihan çırılçıplak ve bağlı bir şekilde duruyordu.

Neslihan- Aslan, yalvarırım kurtar beni. Kocama ihanet ettim. Ne olur kurtar.

Ben- Aileme de ihanet ettin, orospu. Burada kal ve öl.

O- Hata yaptım, çok pişmanım. Ama elimden geleni yaptım. Seni ben aldım o yurttan. Sana iyi bir hayat vermek için yaptım, yemin ederim.

Ben- Her türlü zorbalığı yaptın. Bu nasıl iyilik? Ben gidiyorum.

Neslihan- Gitme, dur! Yapmak zorundaydım. Kudret fark etmemeliydi. Yemin ederim, kurtar, her şeyi zaten öğreneceksin.

Dayanamamıştım. Çantamdan aleti çıkarıp kilidi kırdım ve onu bağlı olduğu yerden kurtardım. Beraber kaçmaya başladık. Giderken arıtma odasının yanından geçiyordum.

İçeriye girdim ve orayı tamamen yok ettim. Arkamızda iz bırakmamalıydım.

Dışarıya çıktığımızda karanlıktı, gün daha doğmamıştı. Bir anda Neslihan ve ben sokağın ortasında kaldık. Neslihan çırılçıplaktı. Bir araç yaklaştı ve kapıyı açtı. Haluk Bey’di. Hemen bindik ve oradan uzaklaştık.

Haluk Bey’in evine vardığımızda herkes oradaydı. Yorgun, bitkin halde…

Ben- Elif nerede?

Sevcan- Odada, hâlâ kafası güzel, kendi kendine sevişiyor. Birazdan doktor gelir, ona panzehiri verecek.

Kendimi bulduğum en yakın koltuğa attım. Yarım saat dalgın bir şekilde oturduk. Haluk Bey elinde iki şişe şarapla geldi.

Ben- Sabahın köründe ne şarabı, Haluk Bey?

Haluk- Televizyonu açsak iyi olur. Şarabı tam da şimdi içmeliyiz.

Haluk Bey kumandayı alıp televizyonu açtı. Tüm sabah haberleri son dakika olarak canlı yayın yapıyordu. Bir kanalda sabit kalıp dinlemeye başladık.

Muhabir- Son dakika, sayın seyirciler. Bitti denilen Pentagram örgütü yeniden ortaya çıktı. Ancak aralarında anlaşmazlıklar sonucu oluşan olayda bir sürü ölü ve yaralı var. Olay gece yarısı, yer altında inşa ettikleri sözde örgüt evinde gerçekleşti. Nedeni bilinmeyen sebeplerden dolayı olay çıktı ve oradaki isimsiz bir ihbar üzerine emniyet güçleri intikal etti. Örgütün bu yer altı şehrini ne zaman inşa ettiği bilinmiyor. Olayda ölenler arasında çok önemli isimler var. Ünlü iş insanı Kudret B. ve Müfik L., olay yerinde ölü bulunanlardan birkaçı. Olayda ağır yaralı olarak hastaneye sevk edilen Kudret B.’nin kızı Cansu B. ve sevgilisi, ünlü iş insanı Haluk T.’nin üvey oğlu ve karısı Cemre T. bulunuyor.

Herkes birbirine baktı. Sevcan bir köşeye çekilmiş ağlıyordu. Neslihan’ın gözlerinden yaş akıyor, ama belli etmiyordu. Ben ağlıyordum. Artık bitmişti ve cezalarını kendileri çekmişti.

Haluk Bey şık bir şekilde sabahın köründe giyinmişti.

Ben- Neden giyindiniz?

Haluk- Birazdan polisler durumu anlatmam için ifademi almaya gelir. Sizler de evlere gidin ve giyinin. Size bu kâğıtları bırakıyorum; harfiyen bunları söyleyin, metnin dışına çıkmayın.

Artık her şey bitmişti. Polislerin eline bellekler geçmiş, ardı arkası kesilmeyen operasyonlar başlamıştı. Tüm suç ağı ortaya çıkmış, başında olanlar Müfik ve Kudret ölmüştü. Cansu, Cemre ve Batuhan müebbet hapis cezası almıştı. Olaylardan sıyrılmaya çalışan Canan iki gün sonra evinde yüksek dozdan ölü bulunmuştu. Müfettiş ve Müdür yurtdışına çıkarken yakalanmış, kaçmaya çalışırken güvenlik güçleri tarafından vurularak etkisiz hale getirilmişti. Sonunda Neslihan itirafçı olmuş, ama buna rağmen on beş yıl hapis cezası almıştı.

Dört Yıl Sonra…

Ah… Bu da ne?

Off…

Uykudayken bir anda uyandım. Kafamı aşağıya eğip baktığımda Elif sikimi yalıyordu.

Ben- Ah, işte en güzel uyanma şekli… Oh.

Elif- Geç kalacağız. Başka türlü uyanmazdın.

Ben- Sizin yüzünüzden… Oh.

Sevcan banyodan duş almış, yanımıza geldi.

Sevcan- Ya, hadi, geç kalacağız. Bir sürü işimiz var, kuaföre gideceğiz.

Ben- Off, daha çok zaman var. Gel, hadi sen de.

Sevcan- Hayır, yeni duş aldım. Hem kalkın, siz de duşa.

Ben- Hadi o zaman, hep beraber duşa.

Bir anda ayağa kalkıp duşa girdik. Kocaman bir banyoydu, rahat sığabiliyorduk. Duvarın ve tavanın her yerinde duş başlıkları vardı.

Elif’i duvara yaslayıp suyun altında öpmeye başladım. Sevcan bu duruma kayıtsız kalamadı, eğildi ve sikimi ağzına aldı. Bir yandan eliyle Elif’in amına parmağını sokuyordu.

Ben- Cennette gözüm yok, bu anın tadını hep çıkarayım, bana yeter.

Sevcan- Cennet biziz. Hep çıkaracağız.

Elif- Cenneti görmem için içime almam lazım.

Ayakta kucağıma aldım ve sikmeye başladım. Bir yandan ateşli bir şekilde öpüşüyorduk.

Sevcan arkadan bana sarılmış, ensemi öpüyordu. Elif’i kucağımdan indirip Sevcan’ı duvara domalttım, götünden sikmeye başladım.

Elif eğilmiş, ben Sevcan’ın götünü sikerken sikimi ve onun amını yalıyordu.

Beş dakika daha devam ettikten sonra götüne boşaldım. Götünden artan döllerımı Elif yaladı ve ikisi tutkulu bir şekilde öpüştü.

Hazırlandıktan sonra aşağıya indik. Haluk Abi bizi bekliyordu. Yanında iki takım elbiseli adam vardı.

Ben- Günaydın, Haluk Abi. Bu arkadaşlar kim?

Haluk- Oğlum, Aslan, günaydın. Bakıyorum, baya enerjiksin. Hazır mısın? Bugün resmen mezun oluyorsun.

Ben- Valla hazır. Bitsin artık bu çile diyorum, ama daha yüksek lisans var.

Haluk- Haha, haklısın. Bu arkadaşlar, benim avukatlarım. Çıkmadan önce imzalaman gereken yerler var.

Ben- Ne imzası, ne için, Haluk Abi?

Haluk- Biliyorsun, ben ihtiyar biriyim artık dedim. Son iki yılda çok iyi işler çıkardın ve kader ortağım oldun. Hiç çocuğum olmadı, milyarlarca lira param oldu, ama hiç olmadı. demir. Ama olsaydı, senin gibi olmasını isterdim. O yüzden gözüm arkada değil. Bu dedim belgeleri imzalarsan, tüm servetim senin olacak. dedim.

Ben- Ben… Ben bunu hak etmiyorum, abi. Emin misin, çok büyük bir şey bu?

Halukuy- En çok bundan eminim, evlat.

Ağlamaya başlamıştım. Koşup sarıldım. Çok mutluydum.

Ben- Çok teşekkür ederim, Haluk Abi. Önümüzde nice yıllar var. Sana layık olmak için elimden geleni yapacağım.

Herkes birbirine sarılıyor, tebrik ediyordu.

Ben- Sayın Emniyet Müdürümüz nerede? Gelebilecek mi?

Haluk- Fatih’le konuştum, akşam operasyon varmış, mezuniyete katılamayacakmış, ama birazdan yanımıza gelecek.

Daha sonra Haluk, Elif’e döndü.

Haluk- Kızım, bugün senin doğum gününmüş. Nice yıllara.

Biraz daha muhabbet edip evden çıktık. Elif bana hiç pas vermiyordu. Unuttuğumu düşünüyordu, ama unutmamıştım. Elif’in doğum gününü mezuniyetle beraber kutladık. Eve geldik, hâlâ trip atıyordu ve Sevcan da destek veriyordu.

Ben- Elif, bir saniye bakar mısın? Lütfen gel, kendimi affettireceğim.

Elif ve Sevcan istemeye istemeye geldi.

Elif- Çok büyük bir şeydir, umarım. Yoksa bir hafta yalnız yatarsın.

Ben- Emin ol, seveceğin bir şey.

Beraber koltuğa oturduk ve televizyonu açtım.

Elif- Ne… Oha, unutmamışsın! Nereden buldun, hani gitmişti, yok olmuştu?

Ben- Çok zor oldu, Fatih Abi sağ olsun, yardımcı oldu.

Elif- Aşkım… Off, bu gece bitmeyecek. Üçümüz harap olacağız. Şimdiden azdım.

Televizyonda Batuhan’ın belleğinde bulduğumuz seks videoları vardı. Üçümüz beraber o sapık videoları izlerken seviştik.

SON

← Önceki Hikaye
YURT ÇOCUĞU 10
Sonraki Hikaye →
KIZIM KÖTÜ YOLA SÜRÜKLENİYOR 1
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar