-------------FİNAL-------------------------------------------
Ceylin gözlerimin içine bakıyordu.
Sencer:Anladım siz önden gidin orada olacağız
Sultan: Sencer dışarıdakilerin şakası yok polis sadece evine tekrar saldırılmasını engelleyebilir bu şekilde dışarı çıkarsanız yalnızca linç edilirsiniz.
Sencer:Bana güven Sultan hanım
Sultan:Bir aptallık yapma gerçekten daha fazlasını kaldırabileceğimi zannetmiyorum.
Sencer: Sultan hanım tilkiler yuvalarını nasıl yapar biliyor musunuz?
Sultan bana baktı sonrasında uşağına ceketini getirmesini söyledi ve hiçbir şey söylemeden evden çıktı gitti.
Melisa ve Ceylin meraklı gözlerle bana bakıyordu.
Sencer:Tilkiler yuvalarına her zaman ikinci kapı inşa eder, böylelikle av köpekleri ilk kapıda havlarken tilki çoktan ikinci kapıdan çıkıp gitmiş olur.
Melisa: Evin ikinci bir çıkışı mı var?
Sencer:Siz birini, ben üçünün yerini biliyorum. Babamın çizdiği planlara göre de altı tane var.
Ceylin:Bu ev beni gerçekten korkutmaya başladı!
Sencer:Sen evin altındaki lahitleri gör o zaman korkmak ne anlarsın
Melisa ve Ceylin bana bakıyordu
Sencer:ŞAKA ŞAKA AHAHA gülsenize…
Melisa:Neyse! BEN PUDİNG YAPAYIM
Ceylin odasına ben de odama geçtim. Siyah bir takım elbise giydim, geri geldiğimde Ceylin de uzun sadece siyah bir elbise giymişti.
Bahçeden bir Açelya bir tane de Müge çiçeği kestim
Ceylin:Müge çiçeği ve açelya ha…
Sencer:Bence bunu hak ediyor..
[Müge çiçeği Çiçek edebiyatı -Viktorya dönemi çiçek dili (floriography)- içerisinde yeniden doğuşun ve Affetmenin simgesi iken, Açelya kırılgan bir veda çiçeğidir direkt olmasa da dolayı yoldan ölümden önce son sözler manasına gelir.]
Sonrasında Aşağı hamama indik türk hamamı bölümüne ilerledikten sonra musluklardan bir tanesini sola çevirdiğimde “Tık” diye bir ses geldi sonra tüm gücümle mermeri kendime çektiğimde arkasında uzunca bir koridor vardı. Bu karanlık koridorda ne kadar ilerledik bilmiyorum ama bir süre sonra durdum yukarı doğru çıkan merdivenlere tırmandım tek kolla biraz zor olsa da sırtımı dar duvara dayayınca bir şekilde çıkmayı başardım. sonra kapağı ittirdim ormanlık bir alandaydık. Yukarı çıktıktan sonra elimi Ceylin’e uzattım önce çiçekleri uzattı sonra kendi çıktı kapağın yanında bir araba bizi bekliyordu.
Sultan’ın uşağı şoför koltuğundaydı hemen arabanın arka tarafına geçtik karartma cam sayesinde kalabalığın yanından kolaylıkla geçtik.
Ceylin:Neden direkt arabayla çıkmadık ki?
Uşak kalabalığın olduğu yolu gösterdi
Uşak:Polis arabalarının bile içine baktıktan sonra geçmelerine izin verdiler…
Sonrasında yol boyunca konuşmadık ve mezarlığa vardık. Çok bir kalabalık yoktu
Aylin’in anne babası bir din adamı ve birkaç kişi daha
Ceylin önce gelmek istemedi sonra elimi uzattım birlikte mezarlığa geldik. Anne ve Babası Ceylin’i görünce çok şaşırmıştı Ceylin geri dönmek istedi ama annesinin sözlerinden sonra öylece kala kalmıştı.
Aylin’in Babası: Sencer sana da hayatının son anlarına anlam kattığın için teşekkürlerinden bahsediyordu ve vasiyetinde kolyeyle gömülmek istediğini yazmıştı değeri- değeri neyse sana öderiz. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu sonunda başaramadı gözlerinden yaşlar süzüldü…
Sencer:Öyle şey olur mu.. O Aylin’e hediyemdi onun olarak da kalmalı.
Aylin annesi Ceylin’e döndü: Aylin.. İtiraf etti sana karşı çok mahçuptu Ceylin.. senden af diledi en azından günlüğünde dilemiş… Onu onu affeder misin Ceylin! BEN BEN KEŞKE DAHA İYİ BİR ANNE OLSAYDIM ONU NE KADAR SEVDİĞİMİ SÖYLESEYDİM Kadın sımsıkı sarıldığı günlüğüne daha da sarılıp tekrar hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Ceylin dişlerini sıkmış ağlamamaya çalışıyordu sonrasında benden Müge çiçeğini aldı ve usulca Aylin’in mezarına bıraktı. Aylin’in annesi çiçeği görünce ağlaması artmıştı haykıra haykıra teşekkür ediyordu ama Ceylin hiçbir şey söylemeden arabaya bindi. Ben de Açelya çiçeğini mezara bıraktıktan sonra babasıyla el sıkıştıktan sonra usulca arabaya gittim. Arka koltuğa geçtiğimde Ceylin gözlerini sımsıkı kapatmış başını havaya kaldırmıştı. Dişlerini sıkıyordu şakakları şişmişti dişlerini sıkmaktan.
Sencer:Ceylin…
sonrasında Ceylin daha fazla tutamadı bağıra bağıra ağlamaya başladı. Yapabileceğim hiçbir şey olmaması beni mahvediyordu ama hayat böyleydi işte.
Uşağın telefonu çaldı “Tamam efendim” dedikten sonra arabasını çalıştırdı.
Yol boyunca kimse konuşmadı Ceylin için için ağladı bense parmaklarımla saçlarını taradım sanki yol hiç bitmiyor gibiydi ama daha kısa yoldan eve doğru yönelmiştik. Ne ikinci kapıya yöneldik, ne ekstra önlem niyetine bir şey yaptık. Direkt olarak kalabalığı yararak dış kapıdan içeri girdik. Kalabalığın öylece geçmemize izin vermesine anlam veremedik.
Eve geldiğimizde Sultan da oradaydı. Ceylin odasına çekilmek istediğini söyledi ama Sultan izin vermedi. Yasemin’ de dahil olmak üzere herkesi aşağıya çağırdı. Sonrasında tekrar saatini kontrol ettikten sonra televizyonu açmamızı söyledi. Hepimiz pür dikkat spikeri dinliyorduk. Polis raporu yayınlamış ve benim ifademi açık bir şekilde değişim yapmadan televizyona yansıtılmıştı. Bütün ulusal kanallar bu olayları ortaya çıkaranın Ceylin olduğunu söylüyordu. Sultan sinsi bir gülümsemeyle “EH ben de kalkayım o halde” dedikten sonra çıkıp gitmişti. Hediyesini çok güzel vermişti artık kaos sona ermişti…
Sonraki günlerde şaşırtıcı bir olay daha yaşanmıştı. Evimi yıkmaya gelen binlerce kişilik kalabalık evimin önüne obelisk şeklinde bir şey getirdi olanları kameradan izlesem de dışarı çıkmadık. Sultanın kesin talimatını alana kadar da çıkmaya niyetimiz yoktu. Kalabalık obeliski diktikten sonra duvarlarıma boya ve sıva çekmek için geldiler. Duvardaki her kötü yazıyı temizlediler. Yıkıma gelen kalabalık yalnızca tamir için geri dönmüştü, gelen her kişi her bir birey duvara bir şeyler çizip, ya da yazdıktan sonra kapımın biraz ilerisindeki obeliske bir şeyler bırakıyorlardı. Hatta ıslanmaması için muşambadan bir çadır bile germişlerdi. Merakımızla baş başa kaldık.
İki gün daha geçti*
Sonunda Sultandan “Sorun yok” manasında mesaj aldıktan sonra çekingen bir şekilde evden çıktık. İlk iş olarak obeliskin olduğu yöne ilerledik. Gözlerime inanamıyordum, iç kapının üstünde babamın yaptığı kapının üstündeki armanın aynısı bu granit taş anıtına da işlenmişti. İşlemenin altında “Marangoz Yalçın’ın ve Kahraman Ceylin’in Anısına” yazıyordu. Bir şovalye ejderin kalbine kılıç saplıyordu… Kapıdakinin aynısıydı tek bir şey dışında. şövalyenin arkasında onun omzularını tutan sanki ona güç veren Ceylin’i andıran Melek şeklinde bir tasvir vardı. Obeliskin önüne binlerce çiçek hediyeler bırakılmıştı her çiçek babam, her hediye Ceylin adınaydı. Gözlerim yaşarmıştı. Dizlerimin üstüne çöktüm ve haykırdım “Başardım baba! Gerçekler ortaya çıktı! Oğlun hayallerindeki kaleyi inşaa etti! Evini savundu! Bir aile kurdu! ve ve İntikamını aldı baba…”” ve sonunda boğazıma düğümlenen o şey gözyaşlarımı güçlendirmiş ve usulca akmaya başlamıştı. Artık kalbimdeki o acı soğuk yoktu, tekrar tekrar nefes alabiliyordum. Böylelikle Marangozun İntikamı da burada son bulmuştu.