Bayağı bayağı bir sarmalın içine düşmüştüm. Daha düne kadar iyi bir üniversitede okumak ve güzel bir hayat için çabalarken, şimdi ailemin katillerini yargılamak ve bunun için bir sürü çetrefilli işe girmek zorundaydım. Neslihan benimle seks yapıyor olabilirdi, ama kocasını asla satmazdı. Sevcan’ın dini imanı paraydı; eğer Kudret fark ederse, Sevcan beni de satabilirdi. Cansu, bilmiyorum, ilerde yanımda olur muydu? Sonuçta ailesiydi, belki beni değil onları seçerdi. Canan, Cemre ve Batuhan zaten güvenilmez insanlardı. Tek bana ihtiyacı olan Haluk Bey’di. Elimizde kozlar vardı, ama ne kadar güvenebilirdik?
Düşüncelerle geçen günler… Müfik kim, bu adam?
Haluk Bey’e mesaj atmıştım, bir gün sonra görmüş, dönmüştü. Kimdi bu Müfik? Polis raporunu alabilmek için Haluk Bey’e ihtiyacım vardı. Haluk sesi mesaj atmıştı:
Haluk- Selam, Aslan. Mesajını yeni gördüm. Müfik, eski bir dostum. Lokalin ortaklarından, ama asıl mesleği inşaat. Bunca sene bir zararı olmadı. Neler duydun bilmiyorum, ama merak etme, yakında yanında olacağım. İki saat sonra uçağım var. İki devlet başkanı ile görüşebildim sadece. Diğerlerinin işleri çıktı, galiba ülkelerinde darbe girişimi var. Neyse, gelince görüşmek üzere, dikkatli ol.
Ohh, her şeyi anlatabilecek, artık planımızı uygulayabilecektik.
Gece geç saatlere kadar kafam dağılsın diye ders çalıştım. Düşüncelerim artık bana ağır gelmeye başlamıştı. Odama da tek başıma çalışırken biri kapıyı çaldı. Kapıyı açan Cansu’ydu.
İçeriye aldım, girer girmez üstüme atladı ve sarıldı.
Cansu- Teşekkür ederim. Nasıl yaptın bilmiyorum, ama çok teşekkür ederim.
Sevincinin içine duygusallık karışmıştı. Hatta ağlıyordu.
Ben- Sakin ol, bana güven demiştim. Önemli değil, artık yeni bir hayat seni bekliyor.
Duygusallık ve aşk onu ele geçirmişti. Gözlerimin içine buğulu gözlerle baktı ve dudaklarıma yapıştı.
Artık dayanamazdım. O şekilli, avcumun içi kadar dik göğüslerine, hafif çıkık, bembeyaz, pürüzsüz poposuna artık dayanamazdım.
Uzun zamandır özlem duyuyormuşuz gibi, sanki askerden yıllar sonra dönmüşüm gibi öpüyordu beni.
Cansu- Artık engel yok. İlk defa beni ben olduğum için seven, defolarımla kabul eden biri var.
Deli gibi sevişmeye başlamıştık, üstümüzü çıkarmamız saliseyi geçmemişti. Neslihan’ı veya Canan’ı siktığım gibi sert değildim. Yatağa yatırdım. Ellerimizi birleştirdik. Avuç içlerimizi hissediyorduk, bir yandan aşk ile öpüşüyorduk.
Hafif hafif boğazına, daha sonra memelerine indim. Tadı meyve şarabı gibiydi, yeni duş almış, çilek kokuyordu göğüsleri.
Gözlerini aldığı zevkten dolayı kısmış, dudakları ilk defa kendi isteğiyle ısırdığı için kanamıştı. Hâlâ aşağıya inmeye devam ediyordum. O pürüzsüz amı karşımdaydı. Dardı. Pembenin hiç görmediğim tonu karşımdaydı. Sarı bir tüy bile yoktu. İştahla yalamaya başladım, son derece beyefendi bir şekilde yalıyor, dilimin her reseptörü farklı bir tat alıyordu. Her aldığım tat, bana cennette vaat edilen tatdı.
Sikim hiç olmadığı kadar sert, hiç damarlıydı. Dokunsam boşalacaktım.
Cansu inlemelerinin arasında sessizce konuşuyordu:
Cansu- Artık tamamen sana teslim oldum. Benim olan her şey artık senin.
Sikimi o kıyamadığım amına yaklaştırdım. Sikimin ucu amına temas ettiği anda ateşim yükseldi. Hafifçe girmeye başladım. Dar sokaklarda ters yönde giden bir tır gibiydim. Öylesine dar, öylesine zevkli.
Her soktuğumda nabzım bir artıyor, her sokmamada Cansu daha fazla inliyordu.
Amını sikerken bir yandan öpüşüyor, memelerini hissetmek için her yolu deniyordum.
Bir süre daha devam ettim. Boşalmaya yakındım, içinden çıkarmak istemiyordum. Cansu bunu fark etmişti. Gözlerimin içine aşkla baktı, bacaklarını sırtıma getirdi ve kelepçe gibi kilitledi.
Cansu- Hazırım, istiyorum.
İçine tazyikli bir şekilde boşaldım, 30 saniye boşalmam devam etti. O daracık amı artık daha fazla alamamış, içinden döllerim taşmıştı.
Üzerine uzandım ve sessizce yalnızlığımızı paylaştık.
Bir süre geçmişti, artık bazı şeyleri konuşmamız gerekiyordu.
Ben- Annen ve baban bu olanları duymak istemeyecek.
Cansu- Ben de onları annem ve babam olarak istemiyorum. Umrumda değil.
Ben- Onlar senin ailen. Ne olursa olsun yanlarında olacaksın.
Cansu- Hayır, yemin ederim, hayır! Sadece sensin.
Ben- Annen ve baban ailemi öldürmüşler. Onları duydum. Bir sürü şeyin içindeler, resmen bir örgüttler. Onları hapse attırmak için her şeyi yapıyorum. Artık bazı şeyleri bilmen gerekiyor.
Cansu- Ben de duymuştum ama söyleyemedim, sana söyleyemedim. Ama diğer şeyler hakkında bilgim yok. Açıkçası şaşırmadım.
Ben- Yanımda olur musun?
Cansu- İçimde sen varsın, sevgilim. Sence hâlâ yanında değil miyim?
İnanılmaz bir gün yaşıyordumum. Düşmanımın kızı, sevdiğim, hatta âşık olduğum biri olmuştu. Biraz daha sohbet edip dertleştik.
Cansu, Neslihan’ın geleceğini düşündüğü için odadan ayrıldı, gitmeden önce tutkuyla öpüştük.
Neler yaşıyordum, artık bilmiyordum ama bazı şeyler netleşmişti. Cansu benim tarafımdaydı, ailesi belki hapse girecekti, ama o daima benim yanımda kalacaktı. Bu düşünceler içinde uyuyakalmıştım.
Sabah saatlerinde Haluk Bey’in çağrısıyla uyandım. Bana bir araç gönderdiğini ve bildiklerimi anlatmamı istiyordu. Hemen duş alıp alelacele evden çıktım. Bir süre yolculuk ettikten sonra, ıssız, her zamanki yerde buluştuk.
Ben- Haluk Bey, Müfik denilen adam da işin içinde, ama ne kadar bilmiyorum.
Haluk- Nasıl öğrendin?
Ben- Ahh, dil altı hapınızı alsanız iyi olacak. Yıllardır Batuhan ve annesi Cemre ilişki yaşıyorlar. Siz gittikten sonra evinizin hamamında seks yapıyorlardı.
Haluk- Sen ne diyorsun ya? Bu kadar olamaz.
Hakarak fenalaşmıştı. Güvenliği dil altı hapını hemen getirdi.
Haluk- Artık dayanamam, Aslan. Onları şerefim için öldürmeliyim.
Ben- Asla! Elimde bellekler var, araştırmak için sizi bekledim. Batuhan’ın odasından aldım. Ayrıca Cemre Hanım’a söz verdim. Eğer kızıla dokunmazsak, bana kaza ile ilgili tutanakları ve polislerin isimlerini verecek.
Haluk- Ne yapayım, Aslan, o zaman? Bari oldu, iki boynuz alıp insan içine öyle çıkayım.
Ben- Siz onunla genç diye evlendiniz, kendinizi kandırmayın. Sevdiniz belki, ama muhterem rahmetli eşinize yara bandı olması için evlendiniz. Bırakınlar seks yapsınlar. Cemre Hanım bırakın grup seks yapmaya devam etsin. Bu olaylarım bitince gereken dersi alacaklar, hem de misliyle.
Haluk- Tamam, ama artık o evde kalamam. Sen de kendi evinde kalamazın. Kudret artık her şeyi öğrenebilir. Seni riske atamam, aileni kaybettiğim gibi seni de kaybedemem. Artık evimde kal. Hem bu ensest aileye, hem de bu katil aileye gereken cezayı vermemize az kaldı.
Ben- Tamam, o halde siz bellekleri araştırın, ben de sizin evinizde ensest aileden daha fazla neler öğrenebilirim, ona bakayım. Polis raporlarını aldıktan sonra gerekeni yaparız. Peki, Müfik?
Haluk- Müfik bende. Elimde pezevenk. Fazla kaşınıyor. Artık onların diliyle konuşacağım, artık hukuk da benim, yargı da benim.
Uzunca konuştuktan sonra beni aldığı araca bindim ve Haluk Bey’in evine gittim.
Olanları, konuştuklarımızı anlattım. Cemre Hanım odasına gitti ve elinde bazı kâğıtlarla geldi. Dosyaları hızlıca incelemeye başladım. Tutanağı tutan kişi Kenan diye bir adamdı, olaydan sonra erkenden emekliye ayrılmıştı. Ama polis dosyasının içine girmeyen bir tutanak vardı. Fatih diye bir polis, tam tersine bir tutanak tutmuş, ama dosyanın içine girmemişti.
Ben- Nerede bu Fatih?
Cemre- Olaydan sonra nerede, kimse bilmiyor. Gaip ilan edildi.
Ben- Kudret mi?
Cemre- Bilmiyorum, ama kaçtı, kendini kaybettirdi. Eski PÖH’tü.
Ben- Pekâlâ, ben bu raporları Haluk Bey’ime götüreceğim şimdi. Siz rahat rahat sevişin.
Cemre- Bu konuları konuşmak istemiyoruz. Lütfen, sırası değil.
Ben- Neyse ne. Gelince detaya, hatta detayına ineceğim seninle.
Tüm raporları aldım ve evden dışarı çıktım.
Her zaman evi koruyan Halis Abi’ye seslendim. Ses yoktu. Güvenlik kulübesine yaklaştım, kulübenin camıcısı kırılmış, hafif de kan izleri vardı. Bir anda telaşlandım, korktum. Tam çevremi kontrol ederken enseme sert bir darbe alıp bayılmıştım.
Gözlerimi açtım, ama hâlâ karanlık. Ne kadar süre geçmişti, bilmiyordum. Başım çatlayacak gibiydi. Kafamdaki çuvalı çıkardılar. Yüzüme parlak bir fener ışığı vuruyordu. Soğuk bir yerdi ve acayip pis kokuyordu. Gözlerimi açmaya çalışıyorum, karşımda biri var, ama bulanık, seçemiyorum. Kulağımda çınlıyor.
Bir ses geldi:
Adam- Uyandın mı, seni yetim piç? Başarabileceğini sandın, değil mi?
Sesini algılayamıyorum, ışıktan ve gözlerimin bulanıklığından seçemiyorum.
Adam- Kime diyorum, öksüz piç? Hayatımı mahvedebileceğini mi sandın? Ahh, kıyamam. Yoksa şey mi demeliydim: “İşimde sen varsın, sevgilim”?
Ben- Ne… Cansu?